Kano Gölü... Kampa gelişinden beri ilgisini çeken ama bir türlü gidemediği göldü. Suyu çok severdi. Bir numaralı kanıtı da Denizlerin Tanrısı Poseidon'un çocuğu olmasıydı. Eski yaşantısında da gününün çoğunu yüzerek geçirirdi. Kampa geldiğinden beri suyu görememişti neredeyse. Sürekli aksilikler çıkmıştı. Maceralar yüzünden. Melez olmak, hayatına heyecan katmıştı ama kendine ayırabilecek fazla bir zamanı olmuyordu. Şimdi ise küçük bir gezi, oldukça güzel olurdu. Hemde kardeşiyle! Kampa daha yeni gelmişti kardeşi. En yeni kardeşleri sayılırdı. Buna rağmen onunla çok kolay anlaşmıştı. Teklifini kabul etmesi de onu sevindirmişti; kano gölüne gidecekse kardeşiyle gitmeyi tercih ederdi. O hazırdı. Yani fazla bir şeye gerek yoktu. Hançeri ve tükenmez kalemi yanındaydı. Nedense onları hiç yanından ayırmazdı. Nereye giderse gitsin, hep yanında taşırdı. Genellikle bu alışveriş merkezlerine girerken hep ona bela olmuştu. Ama fazla önemsemiyordu. Kardeşinin gelmesini bekliyordu. Ortalığa sessizlik hakimdi. Bunu istediğinden de emin değildi. Homurdanarak kulübenin kapısına doğru yürüdü ve dışarıya çıktı. Sıradan bir gündü. Bunun anlamı da sıradan şeyler yapmalıydılar. Evet, sıradan bir gölde sıradan bir kanoyla yüzmek gibi! Belki de sussa iyi olacaktı. Stephan, gözlerini tekrar kapıya dikti. April'ın gelmesini beklemek, tahmin ettiğinden de fazla sıkıcıydı. Bir süre sonra kapı açıldı. Stephan, karşısında ki kişiye gülümsedi ve ilerlemeye başladılar. Konuşacak pek şeyleri yok gibiydi. Aklına bazı soru geliyordu ama bunları da sonraya saklıyordu. April, kampa yeni geldiği için büyük ihtimalle kano gölünün yerini bilmiyordu. Bütün iş Stephan'a düşmüştü. Eh, o da kampta yeni sayılırdı. Derin bir nefes alarak durdu. Sonunda gelmişlerdi.
Manzarası gerçekten harikaydı. Suya baktıkça gülümsüyordu fark etmeden; saçma bir durum olabilirdi ama orada daha mutlu olduğunu biliyordu. Normal bir Poseidon çocuğu hisleriydi işte. Stephan, bugünün güzel geçeceğini biliyordu. Yani bir aksiliğin çıkacağını düşünmüyordu. Kardeşinin önüne geçerek konuşmaya başladı. "Şimdi bir kano seç bakalım." dedi gülümseyerek. Bu sırada da kendisi seçiyordu. Bir tanesinin ipini çözdü ve üstüne bindi. Kürekler. Korkulu rüyası. Eh, yine de bunlara katlanacaktı. Arkasını dönüp kardeşine baktı. Yanında ki kanoya binmişti kardeşi. Stephan, yanında duran kürekleri kavradı. İlerlemeye başlamıştı. Onlardan başka melez yoktu etrafta. Bunun iyi mi kötü mü bir durum olduğunu bilemiyordu. Düşüncelere dalmayacaktı bu sefer. Homurdanarak April'e döndü. Nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu ama konuşları gereken bir sürü konu vardı. Bir süre sonra April, -Stephan'ı kurtaracak bir şekilde- konuşmaya başladı.