Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Francesca McGuinness

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Francesca McGuinness
Athena'nın Çocuğu
Athena'nın Çocuğu
Francesca McGuinness


Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 20/02/11

Francesca McGuinness Empty
MesajKonu: Francesca McGuinness   Francesca McGuinness Icon_minitimePaz Şub. 20, 2011 1:46 am

“Hurt myself again today. And, the
worst part it there’s no one else to blame.”


Eski el radyosundan çıkan bastırılmış piyano sesi, şarkıcının güçlü sesini ikinci plana itecek kadar etkilemişti beni. Müzik, hayatımın bir parçasıydı. Hobi olmaktan uzun süre önce çıkmış, beni rahatlatan ve içinde bulunduğum karmaşaları bir süreliğine unutturan bir aktivite halini almıştı. Gözlerimi yıllar önce annemin doğum günü armağanı olarak verdiği eski püskü radyoya sabitledim. Sahi, parmakla sayılamayacak kadar uzun süre önce verilmiş bu hurdayı niye saklıyordum? Baktığımda sadece kendime acımama yetecek kadar düzensiz ve acı dolu geçmişimi hatırlatıyordu bana. Küçüklüğümden beri süregelen tartışmalar, kavgalar. Berbat bir üvey baba ve tabii bununla birlikte öz babama ne olduğu, neden yanımızda olmadığı hakkında cevaplanmamaya mahkûm tonlarca soru.

Bu düşüncelerin yeniden beynimi işgal etmeye başladığını fark edince, ani bir hareketle doğruldum. Açmak için uzun süre uğraştığım bozulmaya yüz tutmuş radyoyu kapadım ve sırt çantamın içine attım. Hırsızların eksik olmadığı yeni yatılı okulum Queens, diğer bir deyişle Brooklyn’in Sorunlu Gençler Lisesinde, pek çok eşyam sihirli bir şekilde kaybolmuştu. Okul değiştirme ve oradaki sözüm ona okul arkadaşlarıma katlanma rutinine alışıktım. Yıllar içinde okul yönetiminin olaylara seyirci kalacağını anlamış ve tedbirlerimi önceden almam gerektiğini öğrenmiştim. Bu oyun iki kişi de oynanabilirdi değil mi?

Tereddütle, sırt çantamı döküntüden farkı olmayan tahta dolaba koydum ve kilidini kotumun cebine attım. Acele etmem gerektiğinin farkındaydım, kafeterya kapanmadan önce Johan’ı bulmam ve yemek yemem için neredeyse yarım saatim kalmıştı. Son birkaç ayda, tüm düzenim alt üst olmuştu. Gördüğüm kâbuslar, uykuda veya uyanık, günlük yaşantımın her dakikasında aklımdaydı. Düzensiz yemek yiyor, isterik uykusuzluklar çekiyordum. Gözaltlarımdan eksik olmayan derin torbalar ve verdiğim kilolar bariz bir şekilde bana bu anlamsız kâbusların hayatımı ele geçirdiğini işaret ediyordu. Ve bunun verdiği korku, kendimi biraz zorlamam için yeterliydi. Aniden aklıma gelen, az daha unutuyor olmama şaşırdığım ve benim için her şeyi, tüm hayatımı ifade eden defter, yatağın başucuna gitmeme ve bastırılmış beyaz yastığı hafifçe kaldırmama yetti. Şiir defterim, en değer verdiğim ve benimsediğim şeydi. Yaşadıklarımı dizelere dökmüş, hayatımı, kimseyle paylaşamadığım kâbuslarımı yazmıştım. Yazmanın verdiği o güzel hissi ve rahatlığı ilk bu defterde tatmıştım. İstemsizce gülümsedim. Kâbuslarım hakkında düşünmenin verdiği huzursuzluğun şiir defterimi hatırlamama neden olacak bir dürtü olduğunu varsayarsak, sanırım ilk kez bana yardımları dokunmuştu. Defterimi sıkıca tuttum ve başka unuttuğum herhangi bir şey olma olasılığına karşı odayı hızlıca süzdüm. Tereddütlüydüm, içimdeki kötü his, tüm benliğimi sarmış gibiydi. Yine düşüncelere dalmak üzere olduğumu fark edince, ruhen silkelendim. Çıkmadan önce, kapının biraz solunda ki yer yer çatlamış, çıkartmalardan bir kısmı görünmez olmuş aynanın karşısında kendime baktım. Şaşırılmayacak bir şekilde, bir yabancıya bakıyor gibiydim. Uzun kahverengi saçlarım canlılığını yitirmiş, mavi ve metalik gri arasında seçim yapamayan gözlerim kan çanağına dönmüştü. Solgundum. Eski Francesca'nın böyle insan içine çıkmayı bile reddedeceğine karşın, bu yabancının ya da “Yeni Francesca'nın” bunu kendisine yapması ve elinden hiçbir şey gelmemesi çok acıydı. Tabii gözlerime işlemiş bariz bıkkınlık ve mutsuzluğun makyajla kapanacak türden olmadığı apayrı bir şeydi. Sessizliğe gömülen ufacık odadaki dijital saatin cılız sesi gerçeğe dönüp, gözlerimi yorgun yansımamdan ayırmama sebep oldu. Aşağı, kafeteryaya gitmek için yürünmesi gereken büyük bahçeye inerken, tabii ki hayatımın sonsuza dek değişeceğinden habersizdim.

Adımlarımı hızlandırmama rağmen, bahçeyi yarılayabilmiş değildim. Nefes nefese kafeteryaya dalmak, daha da önemlisi yorulmak istemediğim için koşma zahmetine girmedim. Zaten kendimi zorlasam bile üzerimdeki bilinçsiz ve tuhaf yorgunlukla koşmayı başarabilir miydim? Hiç sanmıyorum. Aniden, tanıdık ama panik dolu bir sesin, adımı haykırdığını duymamla durdum. Arkamı dönerken bir türlü anlayamadığım bir nedenden dolayı bana kin besleyen öğretmenlerimden birinin olmaması için dua ediyordum. Ama onun mavi gözleriyle karşılaşınca, içim rahatlatıcı bir huzurla doldu. Bu huzur, yüz ifadesini gördüğümde, geldiği gibi hızlı bir şekilde beni terk etti. “Johan,” dedim zorlayıcı bir gülümsemeyle. “Bir sorun mu var?” Johan, tek ve en iyi arkadaşımdı. Okuldaki ilk boğucu günlerde, benimle sürekli konuşmuş, yanıma gelmek için bahaneler bulur olmuştu. Muhtemelen o olmasa, tek başıma yiyeceğim öğlen yemekleri ve kısa sohbetlerimiz, aramızda koparılmaz bir bağ oluşturmuştu. Normalde kadere inanmazdım, ama Johan ile karşılaşmamızın tesadüf olmadığını hissediyordum. Korku dolu sesi, beni iç dünyamdan kopardı. “Fra...Francesca. Biz…” Kekelemesi, ne dediklerini anlaşılmaz bir boyuta sokarken, epilepsi krizine girmiş gibi titrediğini fark ettim. Koltuk değneklerini tutmak için büyük bir çaba sarf ediyor, doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. Her zaman kararsız, ürkek bir havası vardı ama onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Endişelerimi gizlemeye çalışarak, “Johan, berbat gözüküyorsun. Bana sakince ne olduğunu anlat.” dedim. Bunları bir bebekle konuşur gibi, net ve tane tane söylemiştim. Johan hızlıca yutkundu. Ben bir yandan söyleyeceklerini beklerken, onu neyin bu denli korkutmuş olabileceğini düşünüyordum. İhtimaller aklıma gelmiyordu ama kendimi, bu halinden ürkmemeye zorluyordum. “Gitmeliyiz,” dedi yüksek sesle. “Hemen şimdi. Peşine takılacaklar. Acele etmeliyiz Francesca, benimle gelmek zorundasın!” Hayatı buna bağlıymışçasına tuttuğu kolumu ellerinden kurtardım ve irice açılmış mavi gözlerini, benimkilere bakmaya zorladım. “Kendine gel!” Bağırmamın onu iyice paniklettirdiğini anlayınca, daha uysal bir sesle “Nereye gidiyoruz?” diye sordum. Sakinliğim, onu yatıştırmaya yetmemişe benziyordu. Hızlıca çevresine bakındı. Yalnızdık. Öğle yemeğinin sonlarıydı ve eminim çocuklar, daha çok tatlı alabilmek için birbirlerini eziyorlardır. Johan, derin bir iç çekti. Kafamdaki soru işaretlerini yüze katlayacak kelimeyi söylerken, sesi titrek ve kırılgandı. “Melez Kampı.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Francesca McGuinness Empty
MesajKonu: Geri: Francesca McGuinness   Francesca McGuinness Icon_minitimePaz Şub. 20, 2011 4:09 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Francesca McGuinness
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: