O gün kamp boş ve anlamsız gelmişti. Yapacak hiçbir iş yoktu. Antrenmanlar bitmişti ama Lucy annesinden ders almak için büyü sınıfına gitmişti. Yani tam bir boşluktaydım. Genelde bu haldeyken ormana ya da Long Island kıyısına giderim. Ama ormanda kaybolma havamda değildim ve Long Island'da Hermes'i ya da Poseidon'u görürüm diye gitmeye korkuyordum. Dolayısıyla bugün Melez Kafeye gittim.
Buraya pek fazla uğramazdım işin aslı. Sadece uyku tutmadığında gelir ve bir şeyler içerdim. Çünkü 24 saat açık tek mekan burasıydı kampta. Ama daha önce gün ortasında hiç gelmemiştim. Dolayısıyla kafenin görevlisi şaşırmıştı. Kendime bir bardak ıhlamur söyledim ve gidip Lucy'yi kurtarma operasyonu yaptığımız masaya oturdum. Bu masanın lanetli olduğunu düşünmeye başlamıştım aslında, çünkü ne zaman buraya otursak başımıza bir şeyler geliyordu.
"Selam kardeş, nasıl gidiyor?" dedi bir ses ben düşüncelere dalmışken. Bu kardeşlerimden biri olan Nico'ydu. Onu gördüğüme çok sevinmiştim. Ve birazda şaşırmıştım.
"Nico!! Seni burada beklemiyordum. Hoşgeldin" dedim. Nico gülümsedi.
"Hoşbulduk ablacım. Sana babamla ilgili söylemem gerekenler var ama babam kesinlikle bilmemeli bunu" dedi.
"Ablacım mı? Nico, aramızda 70 yaş var!!" dedim. Güldü.
"Ya söylememi istiyor musun, istemiyor musun? Bak şimdi iyi dinle. Babamla aranızda neler geçtiğini biliyorum. O gün bugündür yüzünden düşen bin parça. Herkese bağırıp çağırıyor, hep odasına çekilip kendi başına kalıyor. Persephone ne yapsa ters tepki gösteriyor" dedi.
"Çok doğal, bende aynı haldeyim" dedim. Nico Robyn'in yatağına oturdu.
"Ama dün kendi kendine konuşurken duydum onu. Gerçekten Hades'in bu kadar düşebileceğini bilmezdim. Ama o özür dileyemeyecek kadar kendini mahvetmiş durumda. Sen gidip özür dilemelisin"Güldüm. Neden inansaydım ki ona?
"Ne dedi peki?" diye sordum. Nico bana döndü.
"Sence? Ah, kızımın iyiliğini düşünmüştüm sadece, neden geri tepiyor ki? Ben geri zekalının tekiyim. Neden ona sormadım? Ama o benim kızım, onun iyiliği için onun adına kararlar almam çok mu yanlış falan dedi. Anla işte adam çok pişman ama o Hades! Senden özür dileyemez. Bunu sen yapmalısın be abla" dedi. Beni ikna etmişti ama o Hades ise bende Hades'in kızıydım.
" Bende gururluyum Nico. O benden özür dilemeden ben onu affetmem" dedim.
"Bak ne diyeceğim, senin başın çok büyük bir belaya girsin. Hatta o kadar büyük olsun ki kendi başına halledemeyeceğin bir şey olsun. Böylece babam seni kurtarmaya gelsin ve barışmış olun" dedi gülümseyerek. Kesinlikle babamın beni kurtarmaya geleceğinden emindim ama bakalım kendi kurallarını yıkıp benden özür dileyebilecek kadar seviyor muydu beni?
“Ben başımı nerede belaya sokabilirim? Daha doğrusu kılıcım yanımdayken beni kim alt edebilir?” diye sordum. Kıyamet tüm tanrıların sahip olmak istediği çok güçlü bir kılıçtı. Nico hiçbir şey söylemeden yanıma geldi ve yüzük şeklindeki kılıcım Kıyamet’i alıp cebime attı.
“Sorun çözüldü. Şimdi kendine bir bela bulmalısın" dedi. Ah, başımda büyük bir bela vardı zaten.
"Bir sorunum vardı zaten. Lucy gidip hayalet tanrıçayla savaşmak istiyor. Bende ona yardım edecektim. Ama onu nasıl yeneceğimizi bilmiyorum. Belki de...""Bu harika bir fikir Stell. Şimdi hemen Lucy'yi bul ve hayalet tanrıçanın yanına gidin. Ve bu arada sana kötü bir haberim var. Zeus seni ölümsüz yaptı. Sanırım senin ölümsüz olmanı babamla aranızın açılmasına sebep olacağını biliyordu. Ama bunu babam bilmiyor. Bu yüzde rol yapmaya bak" dedi. NEEE??? Ben ölümsüz müydüm yani şu an?
"Sen nereden biliyorsun ki? Ayrıca bu çok saçma. Ben ölümsüz olmak istemediğimi söylemiştim" dedim. Gülümsedi Nico.
"Jenny ve babası konuşurken duydum. İstersen deneyelim" dedi ve kendi kılıcını ben neler olduğunu anlayamadan karnıma saplayıverdi!
"Sen aklını mı kaçır..." derken karnımdan altın sarısı renkte kan aktığını gördüm. Canım acımıştı ama kendimi kötü hissetmiyordum.
"Lanet olsun Zeus'a" Çok ileri gittin tanrıların kralı. Fazla ileri gittin sen.
"Peki tekrar ölümlü olabilir miyim?" diye sordum. Nico başını evet anlamında salldı.
“Gitmem gerekiyor Stell. Gerisi sana kalmış kardeşim" dedi ve kayboldu. Nico'nun hemen ardından bende kafeden çıktım. Pegasus ahırlarına ilerlerken Lucy beni yakaladı.
"Nereye gidiyorsun Stell?" diye sordu. Bir an ona ölümsüz olduğumu söylemesem mi diye düşündüm ama o zihnimi okumuştu.
"Aman tanrılarım!! İnanamıyorum! Gerçekten ölümsüz müsün yani?" diye sordu.
"Nico ile test ettik. Ve evet, gerçekten ölümsüzüm" dedim ve Siyah İnci'yi ahırdan çıkarttım.
"Peki nereye gidiyorsun?" diye sordu.
"Olimpos'a. Nico tekrar ölümlü olabileceğimi söyledi. Ama bu olmadan önce Zeus'la ilk ve son kez kapışmaya gidiyorum. Ne de olsa ikimizde ölümsüzüz artık. Şartlar eşitlendi. Onun şimşeği varsa benimde Kıyamet'im var. Bana katılmak ister misin?"(Lucy, benimle Olimpos'u basmaya gelir misin?
)