Aurora A. R. Octavianus Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 14 Kayıt tarihi : 14/02/11
| Konu: Bendis Reneé Oktavianus Ptsi Şub. 14, 2011 5:39 am | |
| Bendis’le odasına kadar gelmişti. Bendis döveceğini sanıyordu ama anahtarı almıştı. Kilitleyecekti anlamıştı. Kapıyı sertçe kapattı ve sanki zorla çevriliyormuş gibi anahtarı hışımla çevirdi. Bendis içinden öyle bir köpürüyordu ki. Çocuğun elinden şekerinin alınması gibi.. Bir süre yatağına yattı ve ağlamaya başladı. Bir yolunu bulup odasından çıkmalı ve gitmeliydi. Aklına ip atladığı halatı geldi. Gerçekten çok büyüktü. Zaten balkonuyla yer arası en fazla yedi metre olmalıydı. O koca şişkonun hesaplattığını biliyordu. Halatını bulup çıkardıktan sonra bir ucunu yatağına diğer ucunu aşağı sarkıttı. Bir eline bavulunu alıp diğer eliyle kayarak aşağı indi. Yere düştüğünde eli acıyordu. Burnuna bakırımsı bir koku geldi. Harika! Şimdi de eli kanıyordu. Koşar adımlarla bavulunu sürükleyerek evin bahçesinden kaçtı. **
Yola çıkalı iki saat olmuştu. Biriktirdiği ve babaannesinden aşırdığı paraları saydığında annesinin evine gitmek için yetiyor, üstüne geri dönmek için para artıyordu. Ama Bendis kararlıydı. Dönmeyecekti. Evin kapısına geldiğinde kapıyı çaldı. Kolundaki saate baktığında –ki saatini çok severdi- henüz sabahın kör bir vakti olduğunu gördü. Yaklaşık beş dakika sonra annesi söylenerek kapıyı açtı. Karşısında Bendis’i görünce şaşırdı. Bu saatte geldiği için mi yoksa bavuluyla geldiği için mi şaşırdığına karar verememişti. Annesi tek kelime söylemeden kenara çekildi. Bavulunu sürükleyerek kenara koydu ve yukarı, banyoya çıktı Bendis. Elini güzelce yıkadı ve ecza dolabından tentürdiyotla temizledi. Ilık bir duş iyi gelebilirdi ama şuan hiç hali yoktu. Annesi kahvaltılıkları çıkarmış, tostları yapmaya başlamış, çayı koymuştu. Kurt gibi aç olduğunu karnı tam masaya bakarken guruldayınca anladı. Annesi garip bir şekilde hiç konuşmuyor, hiç soru sormuyordu. Garipsemişti doğrusu. Çayları da koyunca oturdu sandalyesine annesi. Bendis ise çoktan başlamıştı kahvaltıya. Karnını doyurunca doğru buradaki odasına gidip internet bağlantısını kurdu. Tanrı araştırmasında Poseidon’da kalmıştı. Deniz Tanrısı olduğunu biliyordu. Resimlerine bakarken gözleri ve dudakları tanıdık geliyordu sanki. Kafasını sallayarak her zaman ki hayali olduğuna inandırdı kendini. Buradaki odası sade ve sıradandı. Kendi dizaynına ait hiçbir şey yoktu. Beyaz duvarlar, fıstık yeşili bir yatak örtüsü, kahverengi gardolap ve şifonyer, kahverengi bir halı ve koyu yeşil perdeler. Buradaki odasına asla ısınamamıştı Bendis. Ama yine de bu evi seviyordu. Araştırmasına devam ederken ilgisini çeken bilgiler gördü. “Antik çağ tanrılarının, dünyadaki eşlerinden çocukları olabilmekteydi. Bu çocuklar tanrı ya da tanrıçaların özelliklerini alırlardı. Dikkatleri genelde dağınık olur, yetenekleri doğrultusunda eğitim alırlardı.” Bu bilgi Bendis’in ilgisini birazdan fazla çekmişti. İçinden ‘keşke bende tanrı/tanrıça çocuğu olsam’ diye geçiriyordu. O bunlara bakarken birden odanın çok sessiz olduğunu fark etti ve izlendiğini sandı. Arkasına dönünce annesinin onu izlediğini anladı. Acaba ne kadar süredir buradaydı? Yüzünün kızardığını hissetti. Utanmıştı. Annesi konuşmaya başlayınca sesindeki o ahengi hemen yakaladı. “Şimdi seninle bir yere gideceğiz. Orada seninle yaşıt bir sürü çocuk var. Artık orada yaşayacaksın.” Şaşırmıştı. Bendis annesiyle kalmayı hayal ederken şimdi bir esirgeme kurumuna ya da ıslah evine mi gidiyordu. Hayır, hayır. Bunu kabul etmeyecekti. “Annecim, ben seninle kalmak istiyorum. Birlikte yaşarız. Hem hiçte yük olmam ben. Çalışırım kendi harçlığımı kazanırım.” Annesinin yüzünden geçen o cılız hüznü fark etti. Ama öfke daha baskındı. Birden sesi de değişmişti. Sanki ses bir yaratıktan ya da bir hayvandan geliyordu. “Hemen kalk ayağa çık dışarı ve beni beklemeye başla.” Bendis korkmuştu. Direk dışarı çıktı. İçinden gizlice içeri bakmak geliyordu. Ne olacaktı sanki? Kapı hafif aralıktı zaten. Kapıya kafasını hafifçe dayadı ve içeri bakmaya başladı. Annesi olan kadın titredi, titredi. Sonra patlıyormuş gibi oldu ve canavara dönüştü. Bendis çığlıklar içerisinde aşağı kaçarken canavar arkasından geliyordu. Ayak seslerini duyabiliyordu. Bavulunu hızla alırken kapıyı açtı. Canavar hızla merdivenleri iniyordu. O kadar çirkin ve mide bulandırıcıydı ki. Yaklaşık iki metre boyunda, zayıf, çevik, dayanıklı gibi görünen iğrenç bir yaratıktı. Koşuyordu ama. Nefesi yetmeyecekti. Biliyordu. Yaratıkla aralarında hiç mesafe kalmamıştı ki düştü. Çok kötü düşmüştü. Dizi çok kötü acıyordu. Bundan faydalanan yaratık Onu kucağına aldı. Çok fazla sıkıyordu. Yaratık öyle bir hızla koşuyordu ki çevresini bulanık görüyordu. Bir süre sonra grilerin yerini yeşiller almaya başladı. Anlaşılan ormana girmişlerdi. Biraz zaman geçtikten sonra –yaklaşık on beş dakika- kapısı olan, –evlerindeki o kapıyla hiç ilgisi yoktu, burası geçiş gibi bir yerdi- insanda başka bir eyalete gelmiş hissi uyandıran bir yere gelmişlerdi. Hala yaratığın kucağındaydı ve nefesi gerçekten çok kötü kokuyordu. Kokuya ya da acıya –dizi çok kötü acıyordu- bilinmez daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı ve bayıldı.
**
Gözlerini açtığında kendisini revirimsi bir yerde buldu. Dirseğinden güç alarak oturdu. Çevresin şöyle bir baktığına kendisine merakla ve gülümsemeyle bakan bir adam gördü. Daha kimsiniz diye soramadan adam söze girdi.
“Ufaklık. Yeni evine hoş geldin.” | |
|
Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: Bendis Reneé Oktavianus Ptsi Şub. 14, 2011 8:15 am | |
| Rp puanı: 95, tebrikler.
/Admin. | |
|