Güzel bir cumartesi sabahı... Etraf aydınlık, çiçekler dışarıda şarkı söylüyor adeta. Böyle bir günde üniversitneniin yurdunda tıkılı kalmayı düşünemiyorum bile! Sömestr tatilinde olduğumuz için Melez Kampına gitmeyi düşünmüştüm. Aslında bu çok dahiyene bir fikirdi faat ne yazık ki ben dahi değilim. Tatili benim gibilerle (yani melezlerle) geçirmek çok eğlenceli olurdu. Biraz nasıl söylesem? garipti sanki. Tek başıma huzurlu ve rahat bir tatil geçirmek istiyordum. Yani üstünden lavlar akan bir duvara kimin canı daha çok yanacak diye iddiaya girip tırmanmak istemiyordum. Gerçek ailem onlar olsada biraz huzur... Yeter sana laf nlatmak zorunda değilim! Sen buraya macera yaşamak için gelmedin mi? Otur ve dinle.
Üniversiteden keyifli bir biçimde çıktım. Güneş yukarda şarkı söylüyordu. Sanırım Apollon bu gün iyi günündeydi. Belki yeni bir şiir falan yazmıştı, kim bilir? New York'ta yürümeyi oldum olası sevmişimdir. Eskiden annemle ve kız kardeşimle -tabii üvey kız kardeşim- beraber sabahtan akşama kadar yürüdüğümüz olurdu. Tabii akşama doğru annem ve kardeşim helak olurdu ama ben hala Everest'e tırmanacak kadar enerjim kaldığını söyler dururdum. Hermes sa olsun bacak kaslarım onunkine çekmiş. Konumuza geri dönelim biz... New York uyanmış herkes oradan oraya koşuşturup duruyordu. Trafik kuyruğu ana caddelerde yavaş yavaş uzamaya devam ediyor, korna sesleri havayı deliyordu. Evet günüm gürültü kirliliğiyle ilk zararını almıştı bile. Bozuntuya vermedim. Önümde koca bir gün vardı nasılsa. Gözüme küçük bir Café kestirdim. Hemen kendime bir masa kaptım. Yanıma yirmili yaşlarda, saçlarını arkadan at kuyruğu yapmış fare yüzlü bir kız geldi. Sesi bi farenin kinden kalın değildi zaten.
-Ne istemiştiniz efendim?
-Hmm? Şey.. Evet, Bana bir kapiçino lütfen.
Salak ayaklarına yatmayı çok iyi beceriyorum. Bunu severek yapmadığımda söylenemez. Bir kaç dakika sonra kapiçinom gelmişti bile. Höpürttüre Höpürttüre kapiçinomu içmeye başladım. Yan masalarda oturan bir kaç kişinin bana ters ters baktığını fark ettim. Aldırış etmedim bile. Kapiçinomu bitirip buradan ayrılmaya karar verdim. Birden gözlerim kafenin girişine kaydı. Kapıda kızıl saçlı, gözlerinin içi ve etrafında kırmızı halkalar olan maymun yüzlü bir çocuk beni izliyordu. Bir dakika kızıl saçlı ve maymun tüzlü dedim? Ne hemde kızıl gözlü. Evet günüm ikinci darbesini almıştı. Sanırım bu darbe günümü toptan mahveden darbeydi. Neden bu kadar panik olduğumu anlamadınız herhalde. Sadece psikopat bir genç işte. Belkide satanist. Değil mi? Hayır. O bir Mantikordu, evet bir mantikor. Hemde adı Michael. Ne kadar garip değil mi? Aslında onu benim için özel yapan bir fark var. O benim ilk karşılaştığım yaratık. Son karşılaşmamızda benden güçlüydü. Altını çiziyorum son karşılaşmamızda. Elim aır çantama gitti hemen. Melez Kampından yanımda olan iki şeyden birisi. Eon. Eon benim kılıcım olur. Aslında tam adı Eontalakes ama biz ona Eon diyelim. Her zaman kılıç şeklide oluyor. Bu arada kılıç yanımda değil yani şimdilik. Çantam eski püskü bir defter çkardım. Üstünde yunanca:
Αγγελιαφόρος
Yani haberci yazıyor. Bu defter istediğim kişiye bir mesaj iletmemi sağlıyor. Şimdi onu başka bir amaç için kullanacağım. Defteri açıp bir sayfa yırttım. Ortasına ''Eon'nu Getir'' yazarak kağıdı katlaya katlaya bir turna kuşuna çevirdim. Kağıt hafif oynaştı. Önce biraz büyüdü, dur, büyüdü, durdu. Yaklaşık bir turna kuşunun iki katı oldu. Sonra silkelendi silkelendi ve üstündeki kağıtlar döküldü. Karşımda gümüşten yapılmış bir turna duruyordu. Sanırım başarmıştım. Turna hafifçe kanatlarını kaldırdı ve bu onu son görüşüm oldu. Jet hızıyla uçan bir turna yaratmıştım! Kapıya baktım. Micheal orada değildi. Harekete geçmiş olmalıydım. Hemen haberciyi sırt çantama attım. Çantamdan ilahi bronzdan bir hançer çıkardım. Beni fazla korumazdı ama Eon gelene kadar idare ederdim. Çantamı sırma aldım. Hemen çıkışa yöneldim. Kapıdan çıktığım gibi arkadan bir ses duydum.
-Bak bak bak.... Bu bizim Luke'cuk değil mi yahu?
Bu da neydi şimdi? Luke'cuk mu? Bu herif aklını peynir ekmekle mangal sosuna batırarak yemişti! Yeşil gözlerim hiddetle parladı bir an. Arkamı döndüm. En alaycı halimle cevap verdim.
-Doğru tahmin Michael! Tabii -cuk kısmını çıkartırsan. Birde seni parçalara ayıracak olmamı düşünürsek bence sen bana ''AMAN Luke!'' de.
Bana çok fena sinirlenmişti. Hiddetle üstüme atlamaya hazırlandı. Benim için dönüşmeye gerek görmüyordu. Taki sol elimdeki hançeri görene kadar. Bana bu işleri öğrenmişsin der gibi baktı. Etrafında sarı bir ışık belirdi. Görüntüsü gitti gel gitti geldi. Sonunda karşımda İki ayak üstünde duran, akrep kuruklu kartal lanatları olan bir aslan duruyordu. Gözlerinden öfke akıyordu resmen. Meydan okurcasına konuştum.
- Hadi başlayalım!
Kükredi ve üstüme doğru saldırdı. Buluşmamıza bir kaç santim kalmıştı. Tam zamanın havaya sıçradım. Arkasına geçip sırtını boydan boya çizdim. Tabii o hızını alamayarak karşıdaki duvara tosladı. Ayağa kalktı ve savan naraları atarak üstüme doğru uçmaya başladı. Bu sefer geç kalmıştım. Beni belimden kavradığı gibiyukarı uçmaya başladık. Karşılık veremedim. Beni çok sıkı sarmıştı. Hiddetle bağırdı.
-İşte! Benimle uğraşmaya kalkarsan böyle olur.
Sanırım yerden 2000 metre falan yükseldik. Beni aşağı fırlattı. Bazılarınızın ölmüş olamazsın bu yazıyı nasıl yazıyorsun diye düşündüğünüzü biliyorum. Belki Elsiyum'dayım? Orada kağıt kalem yok mu nereden biliyorsunuz? Biz hikayemize geri dönelim. Evet 200 metreden aşağı doğru hızlı bir inişe geçtim. Daha yere varmadan parçalanırdım herhalde. Birden bedenim sert bir cisme çarparak durdu. Midem ağzımdan fırlayacaktı nerdeyse. Herhalde bir binaya çarptım diye düşünürken havada süzüldüğümü fark ettim. Şimdide hayal görüyor olmalıydım. Şansım dönmüştü. Hayal görmüyordum. Turna kuşunun üstüne düşmüştüm yada o beni kurtarmıştı. Üstünde doğrulmaya çalıştım. Hava sörfünü icat etmiştim, sanırım. Kuşun kagasında kırmızı uzun bir şey vardı. Hayır bu Eon'du. Uzanıp Eon'u kuşun kagasından aldım. Michael yukarıda kahkahalar atıyordu, tabii bir aslan nasıl kahkaha atabiliyorsa öyle. Turna kuşunu ona doğru sürdüm. Michael beni gördü fakat çok geç kalmıştı. Eon onu kör etmişti bile. Eon'u tam kalbinin ortasına sapladım ve göğsünü keserek çıkardım. Micheal toz olup uçtu. Evet. Bana evin yolu görünmüştü. Melez Kampına geri dönmeliydim.