Fotia ile havada uçarken aşağıda bir baraj gördüm. Büyüklüğüne bakıcak olursak burası Hoover Barajı olmalıydı. Annemle buraya sık sık gelirdim. Hatırladığıma göre burada bir kafe olması gerekiyordu. BUrada biraz dinlenebilirdim. Fotia'yı barajda kimsenin göremeyeceği bir yere indirdim. Ardından havaya uçması isteyip Barajın girişine doğru ilerledim. Barajın girişi değişmişti biraz daha görkemli hale gelmişti giriş. İçeride kafeye doğru giderken o daracık daracık köprümsü geçişler sinirimi bozmuştu. Kendimi burada bir kedi gibi hissediyordum. Islanmaktan korkan bir kedi. Barajın içine düşmemek korkuluklara tutunuyordum. Nihayetinde kafeye geldim. Bu gün burası her hangi bir güne göre çok boştu. Bir masaya oturdum ve garsona siparişimi verdim. Sonra önümde duran gazete dikkatimi çekti. Uzun zamandır gazete okumadığımı hatırladım. Acaba insanların sis'li dünyasında neler oluyordu. Gazeteyi elime aldım ve incelemeye başladım. Yazıları okurken zorlansamda, moralim bozulsada gazete okumayı seviyordum. Yani en azından gazete okumayı denemeyi. Ben gazeteyi okumak ile uğraşırken sipariş ettiğim kahve geldi. Almak için öne eğildim ve gazeteyi yanıma koydum. Tam bir yudum alacaktım ki bir anda önümde o GateWay Kemerinde gördüğüm adam belirdi. Refleks ile elimdeki fincanı adamın kafasına geçirdim. Adam hiçbir şey olmamış gibi tepki vermemişti. Hemen yerimden fırladım ve koşmaya başladım. Bu sırada adam yine o silahını çıkardı. Bunun silah olmadığını biliyordum Sis'i kaldırmak için dikkatimi toplamalıydım. Koşarken arkama baktığımda adam ya aslanımsı ağzından ateş püskürten bir canavara yada elinde silahla birini kovalayan bir suçluya benziyordu. Bu adamı (canavarı) insanların en az bulunduğu yere götürmeliydim. Ne kadar insan o kadar güçlü sis. Koşarken aklıma annem ile geldiğimizde saklandığım motor dairesi geldi. Gerçi o günden beri orası kilitli tutuluyordu ama basit bir kilidi açabilirdim. Hızla barajın motorlarının olduğu yere doğru koştum. Kapının önüne gelince kılıcımı çektim ve kapıya doğru savurdum. Kapının kilidi kırıldı ve bir omuz atıp içeri daldım. İlk bulduğum beni gizleyebilecek olan motorun arkasına geçtim ve beklemeye başladım. Aradan 1 dakika bile geçmemiştiki canavar yerimi buldu. Sessizce canavarın çıkardığı seslerden ne yaptığını kestirmeye çalışıyordum. Garip bir şekilde canavar havayı kokluyordu. İçine bir kaç nefes çektikten sonra bulunduğum motora bir alev topu attı. Artık bu canavardan kaçamazdım kokumu tespit etmişti. Hızla motorun arkasından çıktım ve yüzüklerimi aktifleştirdim. Tam büyük kılıcımı canavara doğru savuracaktım ki canavarın bir pençe savurması ile kılıcım geri tepti ve yere düştü. Dikkatli bir şekilde kılıcımı almaya çalışırken canavar ağzından bir ateş topu attı. Ateş topu tam göğsümde patlamıştı. Garip alevler bana zarar vermezdi ama bu alev canımı yakmıştı. Sinirlendim ve kollarımı iki yana açtım. Yine sirenler ile dövüşürken yaptığım şeyi yapacaktım. Bir anda vücuduma gökten bir alev topu indi ve beni bir paratonel olarak kullanıp canavara fırladı. Canavar aldığı darbe ile yere yığıldı. Bu saldırıdanda kurtulmuştu yani en azından halaa hayattaydı. Daha fazla dövüşemezdim biraz dinlenmeliydim. Koşarak hızla motorlardan uzaklaştım. Önüme çıkan ilk boş arazide Fotia'ya seslendim ve hemen üzerine atlayıp LOS ANGELES'a doğru uçmaya başladım umarım canavar beni takip etmezdi