Manhattan’a kaçmıştım yine. Saat daha sabaha karşıydı ama ben artık alışveriş yapmalıydım. Artık rüyamda topuklu ayakkabı görür olmuştum. Hoş kampta topuklu ayakkabı giyemezdim ama neyse. Sessizce kalktım ve hazırlanmaya başladım. Kimseyi uyandırmamalıydım. Hazırlanmaya başladım… Her şey tamamdı artık hazırdım. Tam çıkıyordum ki kulübe kapısını açtığımda “gıcıırt” diye bir ses geldi. İçimden kapıya kızdım ve kardeşlerimin uyanmaması umdum. Neyse ki hepsinin uykusu ağırdı. Mutlulukla dışarı çıktım. Derin bir nefes aldım ve ahırlara doğru koşmaya başladım…
Hemen ahıra daldım bekçi beni fark etmeden. Perseus’un pegasusunun yanına gittim. Cebimden birkaç küp şeker çıkardım ve Fotia’yı besledim. Hayvan mutluluktan uçacaktı. “Bu ödülden sonra beni götürürsün değil mi oğlum ?” diye sordum. Fotia güzel bir şekilde kişnedi. Gerçi kişnemenin güzeli çirkini olurmuydu bilmiyordum ama o kişneme bence “evet” demekti. Hemen manejin kapısını açtım ve Fotia’yı dışarı çıkardım. Hemen üzerine atladım ve uçmaya başladım. İlk defa Fotia ile tek başıma uçuyordum ama eğlenceliydi. Fotia’ya döndüm ve “Manhattan alışveriş merkezine !” dedim. Artık kamptan çok uzaktaydık. Güneşin güzelliğine bakarken beni bekleyen mağazaları düşündüm. Düşünceler içinde uykuya dalmış olmalıyım. Gözlerimi açtığımda Manhattan sokaklarının üzerinde uçuyorduk.
Fotia sanki yolunu kaybetmiş gibi amaçsızca uçuyordu. Kendime geldiğimi fark etmiş olacak ki başını bana çevirdi. Kafasını okşadım ve onu alışveriş merkezine doğru yönelttim. Aşağı inince Perseus’un verdiği komutun aynısı söyledim Fotia’ya. Anlamakta biraz güçlük çekmiş gibi duruyordu ama en sonunda havalanıp alışveriş merkezinin etrafında uçmaya başladı. Huzur içinde içeri girebilirdim. Bu mağazayı avucumun içi gibi biliyordum. İçeri girer girmez 2. Kata kıyafet bölümüne çıktım. Katta mağazadan mağazaya dolaşırken yanımdan geçen kadının elinde bir cep telefonu gördüm. Rengi pembeydi ve çok güzel gözüküyordu. Hemen kadını durdurdum ve telefonu nereden aldığını sordum. Kadın alt katta bir telefon mağazası gösterdi. Heyecanla oraya yürüdüm. Mağazaya girdiğimde içeri bom boştu. Hemen tezgâhtara sordum “Yeni çıkan pembe telefonlar nerede ?” adam bana vitrinde duran telefonu gösterdi ve “bu mu ?” diye sordu. Evet anlamında başımı salladım. Adam ürünü tanıtmaya başladı ardından telefonu açtı. “Telefonun içinde şirketimizin bir sim kartı var isterseniz 10 dakika bedava konuşabilirsiniz tanıdığınız biri ile” dedi. Telefonu kaptım ve hemen babamın numarasını çevirdim. Telefon uzun, uzun çaldı ama kimse açmadı.
Telefonun kapanması ile birlikte içeri müşteriler girmeye başladı. Mağaza tıklım, tıklım olmuştu. Nasıl bir anda burası bu kadar kalabalık olmuştu anlayamadım. Tezgâhtara döndüm ama adam yerinde yoktu. Sonra yavaş, yavaş içeri giren insanlar beni sıkıştırmaya başladı. Sanki kavga öncesi köşeye sıkıştırır gibiydiler. O anda jeton düştü. “O albızlar alasıca telefon görüşmesini yapmamalıydım” dedim ve kılıcımı çıkardım. Bir anda etrafımdaki kalabalık 3 tane Harpya’ya dönüştü. Bunlar nasıl o kadar insana dönüşmüştü anlayamamıştım ama tek anladığım bir şey vardı bu da bunların güçlü olduğuydu. Öfkelenmiştim, güzelim gezim bozulmuştu. Sinirle kılıcımı kaldırdım ve ilk Harpya’ya savurdum. Hazırlıksız yakalanmıştı ve ortadan ikiye bölündü, toz olup uçtu. Kendimin o an nasıl göründüğü merak ediyordum. İyiki yanımda Pers yoktu. O anda bir Harpya üzerime saldırdı ama bir anda tezgâhtar adam tezgâhın arkasından fırladı ve elindeki tabanca ile önümdeki Harpya’yı kafasından vurdu. Harpya biraz sendeledi fakat hiçbir şey olmamıştı. Adam korkuyla kaçtı. Orada yalnız kalmıştım. Hazır Harpyanın dikkati dağılmışken kılıcımı tekrar savurdum ve 2. Harpyada toza dönüştü.
Tam derin bir nefes alacaktım ki geriye kalan son Harpyayı unuttuğumu fark ettim. Harpya çığlık atarak üzerime atladı. Reflek ile geri çekildim. Saldırıyı savuşturmuştum. Başımı kaldırdığımda gözümün önünden bir tutam saçın düştüğünü gördüm. Bunlar benim saçımdı. Harpya saçımdan bir tutam koparmıştı. İşte bunu hiç kimse yapamazdı. Sinirlendim kılıcımı hızla savurdum fakat hapya bu saldırıyı iki eli ile durdurdu. Kendinden emin bir şekilde bana bakarken hemen sağ bacağımın oradan bir hançer çıkardım ve Harpyanın kafasına sapladım. Harpya toza dönüştü. Harpya gidince adrenalinin de çekilmesi ile yere düştüm. Tamda bir aynanın önüne düşmüştüm. Başımı kaldırdım saçımı düzelttim. Burada daha fazla kalamazdım. Hemen dışarı fırladım. Bir yığın insanda mağazaya doğru yöneliyordu. Yakında polisler burada olurdu. Dışarı çıkınca kafamı kaldırdım ve Fotia’ya işaret verdim. Hemen yanıma geldi ve üstüne atladım. Ziyaretin kısa sürdüğüne üzülmüş gibiydi. “Kampa !” dedim ve Fotia havalandı. Havada kampa doğru ilerlerken tek bir şeyden emindim bir daha asla kampanyalı da olsa tek başıma telefon kullanmayacaktım.
RP BİTMİŞTİR!