Varabildiğim yere kadar varmalıyım. Elimden ne geliyorsa kozlarımı açmalıyım. Kendimden istediğim neyse onu yapmalıyım. Çünkü ben böyleyim. Böyle olmam gerekiyor. Hayatımdan bu yana kaçınılmazlıklar ve vaadlerle yaşamadım. Ne bir teklif aldım ne de almak istedim. Yaptığım tek şey kendi teklifimi oluşturmaktı. Kim bilebilirdi ki takıntılı ve çılgın bir melez olacağımı ? Kim bilebilirdi ki olamaz denenin aslında sadece sözde engel olduğunu ? Kimse bilemez. Bilemez...
Bardağın boş olan kısmını görenler benim yanımda olamayacaklar ve aynı şekilde doğayı sevmeyenler de benim yanımda olamayacaklar. İlerde olacakları düşünüyorum. Aklımda günü kurtarmak değil daha derin duygular var. Ne yapacağımı tam kestiremeden çalışıyorum. Yanımda kimse yok. Ne bir engel ne bir kişi ne de bir canlı. Gördüğümü almaya gidiyorum. Almak istediğimi görmeye. Gitmek istediğim ve savaşmak istediğim canlıyı görmem olanaksız. O lanetlenmiş bir cadı. O sıfatsızlaştırılmış olan bir cadı. O benim kılıcımı tatmaya aday olan ilk cadı.
Evet, Medusa'yı bulmak istiyorum. Şimdi kendimi en güvende, en rahat ve kısmen en huzurlu yerde hissediyorum. Kendi kulübemde, elimde kitapları almış gezinip duruyorum. Belki o sıfatsız cadı önüme çıkar diye bekliyorum. Sayfaları karıştırırken Medusa'nın en son görülebildiği yeri yazıyordu. ' Em Teyze'nin Bahçe Cüceleri Mağazası ' Buda Medusa'nın oyuncak mağazası olmalıydı. Daha fazla bilgi almadan buraya gitmek istemedim ve okumaya devem ettim. Biraz daha bilgi edindikten sonra yola koyuldum. Elimde küçük bir harita buraya çokta uzakta olmadığını gösteriyordu. Kapzaya bağlanmış kılıcımı geriye atarak koşmaya başladım. Tekrar başımı eğerek hızlı koşabiliyordum.
Ormanlık araziden giderek yolu kısaltabileceğimi düşündüm. Ayağım yarı kaygan toprağa alışık olduğundan daha da hızlı koşabiliyordum. Etrafa bakınca güzel mistik canlıla ilgimi çekiyordu. Bir çok obje beni burada tutmaya ve dinlenmeye zorluyordu. Aslında beni zorlayan onların güzelliğinin yanı sıra benim onlara değer vermemdi. Çünkü hayatta tek değer verebileceğim canlılar onlardı. Güzellikler, sevgiler ve renkler. Hayatta beni mutlu edecek her şey buradaydı. Muhteşem oldukları için değil elbet. Sadece başka bir şey olmamasından...
Mağaza yakınlarına geldiğimde hâlen heyecanlanmadığımı ve korkmadığımı hissettim. Böyle olması doğaldı korkusuz olmak ve kendine güvenmek kadar kendimi övebileceğim bir şeyim yoktu. Benden çok daha zeki insanlar olduğu için okumamı düşünmüyordum bile. Mağaza girişinde kabzamı bacağımın yakınına alarak içinden kılıcımı çıkardım. Parlayan kılıcım güvenimi daha da arttırmıştı. Gözlerimi yere dikerek yürümeye başladım. Aklımda oluşturduğum strateji Ares'i bile kıskandıracak cinstendi. Babam görse elbette benimle gurur duyardı diye düşündüm. Etrafta o cadıyı ararken gözüm hep taşlanmış veya taşlandırılmış olan cücelere yönelti. Onlara bakınca o kadar içim burkuldu ki göz bebeklerimin yaşlandığını hissettim. O cadının önünde o kadar aciz ve güçsüzlerdi ki ayakları altında ezilen bir böcek kadar etkisizlerdi. Amacım bir canlıyı öldürmek değildi elbet. Amacım binlerce canlıyı öldüren bir canlıyı öldürmekti.
Medusa hakkında yeterince bilgi sahibi miyim diye düşünürken arkadamdan bir gıcırtı sesi duydum. Kürek kemiğimden itibaren beyinciğime kadar olan bir ürperdi hissettim. Doğrularak kılıcımın ışığını kestim. Böylece basit ve parlak bir kılıç oldu. Yansımasını kullanarak o tarafa bakmaya çalıştım. Evet, bütün ihtişamıyla Medusa karşımda duruyordu. Gözünde basit bir güneş gözlüğü vardı. Şık bir mont ve kafasına geçirdiği bezle kendini adetâ bağlamıştı. Belden aşağı baktığımda ise ayağında saf deriden yapışmış bir bot ve dize kadar bir etek vardı. Giyinmeyi gerçekten biliyordu ama o çirkindi !
Siyah botuyla bir adım daha attıktan sonra ' Seni aciz melez ne yaptığını zannediyorsun ? dedi sakince. Rol yapma yeteneğimi konuşturmaya çalıştım ve ona bir kaç adım attım. Halen başım eğikti. Kılıcımı botlarının dibine ve benim ayaklarımın dibine koydum. Aramızda ki mesafe çok azdı ve ben azda olsa korkmuştum. Yavaşça botlarının önüne diz çöktüm ve ' Yüce Medusa, ben Apollo oğlu Jones. Buraya sadakatimi sunmaya geldim. '' dedim. Usulce başını bana eğdiğini kılıcımın yansımasından görebiliyordum. Geniş omuzlarımı sarkarak acizliğimi belirtmek istedim. Bir şey söylemesini beklerken kalp atışlarımın biraz daha hızlandığını hissettim. '' Neden buraya geldin ? '' diye sordu. Sadakatimi sunmaya gelmem onun için yeterli olmamıştı belli ki. ' Efendim, ben Apollo'ya ihanet ettim ve sizin elinizin altında çalışmak istiyorum '' dedim. Yüzüne küçük bir gülümseme kondurdu. Sağ ayağını dizimin üzerine koyarak ' Ellerinle botlarımı silerek başlayabilirsin. ' dedi.
Kalp atışlarımın biraz daha arttığını hissetmiştim. Sağ elimi soğuk mermerden yavaşça kaldırdım ve dizimin üzerinde duran botuna ilerlettim. Soğuk botuna dokunduğumda o botuyla karnıma bir tekme attı. Geriye doğru irkildim ve güneş yüzüme çarptığı için bir şey göremedim. Bir anda taşlaştığımı düşündüm ve kalkmaya çalıştım. Bir anda ağır bir şey boğazıma inmişti. Medusa güneşe gölge olduğunda botuyla boğazıma bastığını anlamıştım. Yüzündeki aptal gülümseme halen duruyordu. Başındakini çıkarmasını beklerken ' Bir Apollo çocuğu sadakatini asla yitirmez. Bana oyun oynadığın için bende seninle bir oyun oynamak istiyorum. Şöyle ki bu oyunu hep ben kazanmışımdır. Cümlemin bitmesinin ardından ufak bir çığlık atabilirsen seni serbest bırakıcam. ' dedi. Tam ses tellerimi bilemeye başlıyacaktım ki siyah botuyla boğazıma biraz daha bastırdı. Genizlerimden itibaren başlayan bir yanma hissi beynimi sulandırmıştı. Buna karşın ben halen öfkelenmemiştim.
Canımın yanmasından halen öfkelenmemem canımı sıkmıştı. Kendimi biraz daha sıktım ve belimden başlayarak bağırma çalıştım. Medusa siyah botuyla biraz daha boğazıma bastırdı. Zemindeki mermerin soğukluyu boynumda beş kat daha fazla hissediliyordu. Elimi havaya kaldırmaya çalıştım. Kılıcımı aramak için yüzümü biraz çevirmek istedim fakat Medusa botunu boğazıma sürterek boynumun yarısını büyük bir acıyla yakmıştı. Buna rağmen yine bağıramamıştım. Tekrar yüzüne bakmaya koyuldum. Az önceki gülümsemesi biraz daha neşeli bir hâl almıştı. Gözlerimden bir kaç damla yaş gelince gülme krizine büründü ve geriye doğru ilerledi. İrkilmeye çalıştım ve emekleyerek ona doğru ilerledim. Kılıcımı gördüğümde ise Medusa'nın hemen yakınındaydı.
Derin bir öksürükle uzun zamandır oksijen alamanın da etkisiyle emeklemem çok ağırlaşmıştı. Kılıcıma elimi koyduğumda ise yine ağır bir şey elime düştü. Bu yine Medusa'nın botuydu. Sol elimi ayağının üzerine koyarak sol elimin üzerine başımı yasladım. ' Bağışla M-medusa...' diyebildim kısık bir sesle. Yine bir gülme krizine girmişti. Bu kahkahalar beni çok sinirlendirmişti. Kahkahaların ardından ' Bana bak aptal Apollo çocuğu. Bana bak ! ' diye bağırıyordu bana. Beni taşlaştıracaktı. Daha da öfkelenerek kılıcımı sıkıca tuttum ve haykırdım ' Asıl... sen bana bak... ! Kılıcımın biraz parlamasının ardından elimdeki ısıyı hissettim. Bir anda kılıcım güneş kadar parlamıştı ve kendimi çok iyi hissediyordum. Medusa botunu elimin üzerinden çekmişti. Boğazımın acısını azaltabileceğim düşüncesiyle soğuk olan sol elimi boğazıma koydum bir kez daha yutkun alarak ayağa kalktım. Etrafa göz gezdirdiğimde ise Medusa yoktu. '' Ahh... ! "