Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Luna R. DARE

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Luna R. DARE

Luna R. DARE


Mesaj Sayısı : 13
Kayıt tarihi : 09/01/11

Luna R. DARE Empty
MesajKonu: Luna R. DARE   Luna R. DARE Icon_minitimePaz Ocak 09, 2011 1:59 am

Yağmur damlaları yüklendikleri ağırlığı taşıyamayıp, ağır ağır yere düşüyordu. Çarptığı camdan çıkan sesi duyuyordum. Bulutlar sanki benim ruhumu yansıtıyordu. Gözlerimden akan yaşlar gibi yağmur damlaları döküyorlardı.. Kızgınlığımı belli edercesine şimşeklerini çakıyor, yıldırımlarını düşürüyorlardı.. O anki düşüncelerim gibi karaydılar. Simsiyah.. Kötü, üzgün.. Hissettiğim gibi soğuktular. Böyle bir durumda, güneşli havayı çekebileceğimi hiç sanmıyordum. Az önce olanlar kabullenemeyeceğim kadar ağırlardı. Korkunçlardı. Annem.. Küçük kardeşim.. Hepsi ölmüşlerdi. Nedeni ise bir hiçti. Her zamanki gibi.

Arabanın camından dışarı baktım. Silecekleri çalıştırmamıştım. Belki kaza yapardım, böylece ailemin yanına gitmiş olurdum. Ölüm korkutmuyordu artık beni. O görüntülerden sonra korkacak ne kalmıştı ki? Yanan kırmızı ışığa ve onun altında yeşil yanmasına ne kadar kaldığını gösteren sayılara baktım. Bir dakika.. O anıları tekrar yaşamak için sadece bir dakikam vardı. Elli dokuz, elli sekiz, elli yedi...

Sabah annemin beni sarsmasıyla uyanmıştım. “Uyan, Jess.. Uyanmak zorundasın” gözlerimi açtığımda o telaşlı mavi gözlerle karşılaştım. Gül kırmızısı dudakları titriyordu. Göz pınarları kuruyacak kadar yaş dökmüş olmalıydı çünkü gözü ağlamaktan şişmiş, yüzü ıslanmıştı. “Anne, neler oluyor?” o ise dolabımdan giyinmem için giysi seçerken sayıklıyordu. Beni duymuyor gibiydi. “Geliyorlar.. Saklanmalısın Jess. Saklanmak zorundasın” yerimden kalkıp, tüylü, mor terliklerimi giymiştim ve hızlı bir şekilde ona doğru yürüyüp onu sarsmıştım. “Kimler geliyor anne? Neden kaçmalıyım? Açıklasana!” ama o açıklamıyordu. “Zaman yok tatlım, sadece bunları giyin ve kaç! Uzaklaş bu evden” o anda bana miras bıraktığı gri gözleri ve siyah saçlarıyla babam girmişti odaya. Uzun boyu, küçükken ona dev lakabını takmama sebep olmuştu. “Hala hazırlanmadı mı? Çabuk ol kızım!” dedikten sonra cam kenarına geçip perdeyi ucuna kadar çekti ve bir kapı ortaya çıktı. “Hey, bizim evde ne zamandan beri böyle bir kapı var” annem bana sarılmıştı bile. Sarı saçlarına düşen akları görebiliyordum. Çok tuhaf diye düşünmüştüm. O hiç yaşlanmazdı ki. Ben üç yaşında ne isem şimdi de oydu. “Ona daha önce açıklamalıydık Jake.” Diye konuşmalarını babama yöneltmişti. Babam ona baktı. “Olmazdı. İzin yoktu biliyorsun. Giyinsene Jessica!” sonrası bulanıktı. Giyindiğimi ve o kapıdan indiğimi hatırlıyorum. Merdivenler çıkmıştı karşıma. Beyaz mermerden yapılmış, dik ve uzunlardı. Yavaş ve dikkatli bir şekilde inmiştim oradan. Düşmekten korkuyordum. Aşağıda araba ruhsatı. Kimliğim ve bir sırt çantası vardı. Onları almıştım. Kaçmak istemiyordum ama ayaklarımın beni çalılara doğru götürmesine izin vermiştim. Orada bir not ve altında siyah giysi bulmuştum. Giysileri giy, seni koruyacak ve yönlendirecek yazan notu, sakince içten içe sabırsızlanarak kenara bırakmış, gri gözlerimi siyah giysilere çevirmiştim. Pantolon, yırtık bir kottu. Onlara her zaman bayılırdım. Bir süre incelemeye devam ettim kotu. Sanki içinden bir şey çıkmasını bekliyormuş gibi. Ama bir şey olmamıştı. Ben de siyah üste yönelmiştim. Sade ama sağ kenarında altın bir broş taşıyan üste. Gözlerimi ayıramıyordum ondan. Broş, altın renkliydi. Şekli en sevdiğim silah türü olan kılıçtı. Sakince ona dokundum. Parmağım o pürüzsüz altın yüzeye değdiğinde parlamaya başladı. Şaşkın bir şekilde baktım. Ama onun dışında bir şey olmadı. Kenarda kot ceket duruyordu. Üşürsem giymem için. Ama üşümüyordum. Ağaç arıyordum. Bunları giymem gerektiğini biliyordum. Evimizin arkasında bahçe olması iyiydi. Elma, portakal gibi meyve ağaçları.. Çam vb pek çok ağaç vardı. Elma ağacının arkasına geçip üstümdekileri çıkarmış, hızlı bir şekilde giyinmiştim. Tekrar o merdivenlere dönmüş, çantamı alıp eve bakmış ve annemin her yerde tanıyacağım o tiz çığlığını duymuştum.

Beni kendime getiren kornalar oldu. Işıklara baktım. Yeşil ışık yanalı beş saniye olmuş olmalıydı. Bu insanlar hiç sabırlı değiller. Benim yaşadıklarımı yaşasalardı.. Ama yaşayamazlardı. Benim olduğum şey olamazlardı. Şimdi gittiğim yere gidemezlerdi. Normal, sakin bir hayatları vardı onların. Monoton.. Evden işe, işten eve. Onlara imreniyordum. Kaçtığım ilk andan beri imreniyordum. O kampa ilk gittiğim andan beri imreniyordum. Hala hangi Tanrının çocuğu olduğumu öğrenememiştim ve bu durum beni gıcık ediyordu!

Arabayı bulduğum ilk park yerine çektim. O ruhsatta bir şeyler vardı. Ben daha on yedi yaşındaydım. Önce sınava girmem gerekirdi. Yine de kaçtığım gün, o merdivenlerin altında bulmuştum bunu. Anlamıyordum. Hem de hiç.

Çevreme bakındım. İnsanlar, bazen bana bakıyor. Onun dışında yeniden önlerine bakıp ilerlemeye devam ediyorlardı. Sosyal yaşam.. Sıfır onlara ilk kez acıyarak baktım. Belki çoğu açıdan bizden şanslılardı da.. Ama mutsuzlardı. Bu da acımak için en iyi nedendi. Biri hariç. Kaçtığımdan beri beni takip eden çocuk. Yine oradaydı. Yeşil gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Onu daha önce de görüp gizlice incelemiştim. Biraz aksayarak yürüyordu. Çoğunlukla elinde parçalanmış tenekeler oluyordu. Bir keresinde ağzında teneke parçası gördüğüme yemin edebilirdim. Bu kadar yeterdi. Ellerimi siyah saçlarımın arasında gezdirdim ve çocuğun yanına doğru yürümeye başladım. Benim ona doğru yürüdüğümü görünce, az önce fark etmediğin kırılmış tenekeyi kenara bıraktı, şapkasını düzenledi ve sırtını dikleştirdi.


Karşısına dikildiğimde biraz korktuğunu gördüm. Hoşuma gittiğini itiraf etmeliydim. "Ne istiyorsun sen benden?" yutkunduğunu duyar gibiydim. "Şey. B-ben, bak, benimle gelmen gerekiyor. Annen bunu biliyordu. Gelmelisin. Lütfen" ne dediğinden en ufak bir şey anlamamıştım, parmaklarım, yumruk şeklini almak için içe kapanmaya başlamıştı ki, gözlerindeki korkuyu gördüm. Benden bile kötü gözüküyordu durumu. "Nereye?" diye sordum sakin bir şekilde. "B-nak bili.. Ne dedin sen?" çaresizliği şimdi şaşkınlığa dönüşmüştü. Gülmeden alamadım kendimi. Ben sakinleşene kadar bekledi. "Nereye, dedim" diye söylendim. Yüzündeki şaşkınlık mutluluğa dönüştü. "Melez Kampına"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Luna R. DARE Empty
MesajKonu: Geri: Luna R. DARE   Luna R. DARE Icon_minitimePaz Ocak 09, 2011 4:50 am

Rp puanı: 90, tebrikler.


/Admin.

(Bu rp bana nereden tanıdık geliyor, çıkaramadım...)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Luna R. DARE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Luna R. DARE
» Katia Luna
» Katia Luna-2-
» Luna Harrods
» Luna Harrods~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: