Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 M a r t i n T u d o r

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Martin Tudor
Küçük Tanrı
Küçük Tanrı
Martin Tudor


Mesaj Sayısı : 555
Kayıt tarihi : 03/01/11

M a r t i n T u d o r Empty
MesajKonu: M a r t i n T u d o r   M a r t i n T u d o r Icon_minitimeSalı Ocak 04, 2011 5:15 am

1789 yılının İngilteresi, pek çok kimsenin yaşamak için tercih edeceği bölgeler arasında yer almazdı. Fransa'da yeni alevlenen akımın etkileri henüz oraya yansımamıştı ve ülke, Altın Çağı'nı geride bırakalı çok olmuştu. Katherine Tudor, o ülkede doğmayı kendisi seçmemişti. Gayrimeşru bir çocuk olarak dünyaya gelmiş, annesinin hizmetçi olarak çalıştığı zengin bir beyefendinin evinde hayata sarılmayı öğrenmişti. Yaşıtları gibi iyi bir eğitim alma imkanı bulamadı, okuma-yazma bile öğrenemedi fakat, kendini elini attığı her alanda kanıtlamayı başardı. Annesi ona her zaman, soylarının Büyük Kral Henry Tudor'a dayandığını söyler dururdu. Bu gerçekten de doğruydu. VIII. Henry'nin aşklarından biri, sarayda düşük kademe bir görevde çalışan ama güzelliği dillere destan bir nedime olmuştu. Henry ile sonradan cezasını idamla bulan nedimenin çocukları, şans eseri babasının soyadını taşımaya başlamıştı. Kanlı Mary dönemi ve getirdiği engizisyon coşkusu sırasında Henry'nin oğlu orada evlenmiş olduğu genç kızla birlikte ülkeden kaçıp Fransa'ya yerleşti. Soyları birkaç nesil boyunca devam etti, aile çevrelerince Fransız kökenli sayılmaya dahi başlandı. Derken, nedendir bilinmez, orta gelirli Tudor ailesinin en küçük oğlu rüştünü ispatlama çabasıyla oradaki hayatını bırakarak İngiltere'ye döndü. Belki saray eşrafınca tanınıp saygı görmek, belki de sadece biraz macera yaşamak istiyordu. Gençliğinin taşkınlığı durulduktan sonra hayatın toz pembe tonlarının ardını da görmeye başladı, yoksuldu, eli ekmek tutmuyordu. Kendi gibi fakir bir ailenin en küçük kızı Melinoe ile evlendi. Karısını hiçbir zaman sevmemişti lakin, ona yaşadıkları tüm zorluklara katlanabilme erdemini gösterdiğinden ötürü saygı duyardı. Yine de bu, iki yüz yıl önce büyük büyük babasının düştüğü hataya düşmesini engellemedi. İş edinme umuduyla saraya gerçekleştirdiği ziyaretlerin birinde, kabul salonunda kral hazretlerinin karşısına çıkmasını beklerden, güzel bir nedimenin zümrüt yeşili gözleri gönlünü sahiplendi. Kız da pekala yakışıklılıkta herkesle rakip olabilecek delikanlıdan hoşlanmıştı.

Kız, bu nereden geldiği belirsiz Tudor beyefendisi için saraydaki hayatını ve ailesini geride bırakarak, yoksul ve zorlu bir hayata adım attı. Çiftin Katherine adında güzel mi güzel bir kızları oldu. Henüz Katherine bir yaşına yeni basmışken annesi, babasının yıllardan beri evli olduğunu öğrendi. Belki ona delicesine aşıktı ama gururu her zaman önce gelirdi. Gidecek hiçbir yerinin olmadığını bilmesine rağmen, küçük kızını da alarak artık orta yaşlarında olan adamı terk etti. Yeni ve zorlu bir hayata adım attılar, kadın kızına bir gelecek sağlayabilmek için çalıştı, gecelerce uykusuz kaldı. En sonunda haline acıyan zengin bir dükün evinde fazla iyi sayılmayacak şartlar altında çalışmaya başladı. Onun için bir önemi yoktu, kızı Katherine'in geceleri başını koyacağı bir yastığı, üstüne örteceği bir yorganı olduğu müddetçe ondan istenen her şeyi yapabilirdi. Katherine'in babası annesiyle tekrar birlikte olma hayallerinden vazgeçtikten sonra tekrar ilk eşi Melinoe'ye döndü. Onun tarafından şaşılacak derecede iyi bir tavırla evine tekrar kabul edildi. Yine kızı Katherine gibi Tudor soyadını taşıyan iki oğlu ve bir kızı oldu. Bu çocuklar hiçbir zaman sefalet içinde yaşayan büyük ablalarının varlığından haberdar olmadan hayatlarını sürdürmeye, nesillerini yaymaya devam ettiler. Babası ortalama bir insan ömrüne sahip olup eceliyle bu dünyaya gözlerini yumduğu zaman, Katherine onu gerçek anlamda hiç tanımamış olmasına rağmen annesinin bilgilendirmesi üzerine yasa boğuldu, matemi aylarca sürdü. Yaşı biraz büyüdükten sonra o da yaşadığı evin işlerinin ucundan tutmaya başlamıştı. Her zaman kendini saklayan utangaç bir kızdı ve bir o kadar da güzeldi ama, annesi tarafından bile bilinmeyen tuhaf bir özelliği vardı. Katherine, bir büyücü veya cadı da değildi, kahin de. Sadece nadiren de olsa gelecekten kesitler yakalamayı başarırdı ve inandığı dinin getirilerine boyun eğerek bunların basit birer altıncı his olduğu yorumunu yapardı. Bir gün yaşadıkları evin bahçesinde dolanırken dayanamadı ve bu hikayeyi yaşlı bir defne ağacına anlattı. Genç kız, ağacın aslında ölümsüz bir nimfe olduğunu, bu duyduklarını günün birinde Kehanetler Tanrısı'na anlatacağını, aklının ucundan bile geçiremezdi.

Ağaca içini dökmesinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti...

Bir gün Dük ona ve annesine, akşam eve çok önemli bir misafir getireceği haberini verdi. Anne-kız konuğu en iyi şekilde ağırlayabilmek için, ellerinden gelen tüm hazırlığı yaptılar. Kapı, her zamanki vaktinde çaldı. İçeri ilk önce Dük, ardından da gizemli konuk girdi. Misafir taş çatlasın otuz yaşında olabilecek, uzun boylu ve yapılı vücuda sahip bir beydi. Altın gibi parıldayan sarı saçları, pardösüsünün yakasının ardına gizlenmişti. Katherine her zamanki gibi başını öne eğmiş olduğundan beyin suratını fazla inceleyemedi ama kısacık bir an için bakışları buluştuğunda, yanaklarının kızardığını hissetti. Konuk onun bu haline gülümsemiş miydi? Belki de sadece bir şeyleri kafasında büyütmüştü yine... Dük ile misafirin ziyafeti boyunca Katherine annesiyle birlikte mutfakta oturdu. Gece, geç bir saatte ikili hala konuğun kalkmasını beklemekteyken, Dük'ün bir diğer hizmetçisi yanlarına gelip onlara, Katherine'in yukarıdan çağrıldığı haberini iletti. Genç kız heyecanının oluşturduğu bayılma dürtüsüyle zor cebelleşerek beylerin huzuruna çıkmayı başardı. Ürkek bir sesle, "Beni çağırmışsınız efendim." dedi. Karşılığında gelen cevabın sahibi gizemli ve yakışıklı konuktan başkası değildi. "Senin geleceğe dair bir takım şeyleri önceden görebildiğini duydum Katherine. Doğru olup olmadığını öğrenmek için buraya medeniyetin kalbi olan Fransa'dan geldim." dedi ve ayağa kalkarak kızın tam karşısına geçip kollarını göğsünde kavuşturdu. Katherine, nefes almaya bile korkuyordu ama taşıdıkları tüm anlamlara rağmen beyin sesi onu çok derinden etkilemişti. Dük'ün yanında olmasına rağmen ani bir cesaretle açılarak başını yukarı kaldırdı ve sarışın adamın gözlerine korkusuzca bakmaya koyuldu. Bakışlarının her şeyi anlattığından emindi ama yine de söylenenleri onaylayarak, "Doğru duymuşsunuz bayım." cevabını verdi. Karşısında duran adam içtenlikle gülümsedi, sonrasında aniden ortadan kayboldu. Katherine telaşla etrafına bakındı ama gizemli beyi bir daha göremedi. Dük de bir tuhaflık olduğunun farkındaydı ama Katherine'in anladığı kadarıyla gece boyunca ağırladığı konuk hakkında hiçbir şey hatırlamıyordu.

Bu, ikisinin de Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon'u son görüşleri değildi.

Hiçbir şekilde açıklanamaz gecenin üzerinden üç yıl geçmişti. Katherine artık içinde yaşadığı dünyadan ve tanrılardan, mitolojik efsanelerin varlığından oldukça haberdardı. Elbette öyle olması gerekirdi; sonuçta Olimpos Konseyi'nde görkemli bir taht sahibi olan Tanrı Apollon onun sevgilisiydi. Güzel kadın hayatının en güzel yıllarını onunla yaşadı ve aşklarının meyvesi olarak minik Steve dünyaya geldi. Nedense Apollon, oğlunun doğumu üzerine Katherine'den uzaklaşmıştı. Onu aylarca ziyarete gelmediği olurdu. Bir gün, son ziyaretini de gerçekleştirip ileride tekrar karşılaşma umuduyla oğluyla vedalaştıktan sonra, Güneş Arabası ile İngiltere'den tamamen ayrıldı. Ayrılmadan önce Katherine'e iyi bir hayat sunma çabasıyla yanında kaldığı Dük ile konuşmuş, ona sevgilisinin çok özel bir kadın olduğunu, geleceği zihninde taşıdığını anlayabileceği bir dilde anlatmıştı. Ama Apollon temkinli davranıp gerçek kimliğini saklamakla hata etmişti. Geri kafalı Dük, öğrendiklerini çok yanlış yorumladı ve 1789 senesinde Katherine, bir kafir olduğu gerekçesiyle çağ gerisinden kalma bir biçimde öldürüldü. O sıralarda oğlu Steve henüz bir yaşını doldurmamıştı. Güçten düşmüş hasta anneannesiyle geçirdiği günler, onun da ölümüyle çocuk üç yaşındayken son buldu. Steve, o dönemlerde yeni yeni faaliyete geçmekte olan bir yetiştirme yurduna teslim edildi. Hala annesinin soyadı olan Tudor'u, bir de yetimhane görevlisinin ona takmış olduğu Martin ismini taşıyordu. Büyüdükçe aklının alamadığı olaylar daha da şekillenmeye başladı. Martin, az sonra odasının kapısının çalacağını birkaç saat önceden hisseden, yemekhaneye gittiğinde hangi yemekle karşılacağını bilebilen bir çocuktu. Ona hiç söylenmemesine rağmen on üç yaşındayken bir gün bir adamın gelip onu evlat edineceğini de yıllar öncesinden biliyordu. O gün gelen adam, Martin'in babası Tanrı Apollon'du ama etrafındaki sis, oğlunun onun gerçek kimliğini görebilmesini engellemeyi başarmıştı. Adam ona sıradan bir ölümlüymüş gibi davrandı ve bir süre oğlunun nasıl biri olduğunu tarttı. Fark ettirmemeye çalışarak onu çeşitli sınavlarla sınadı, yer yer inancını değiştirmesi gerektiğine değindi. En sonunda Martin'in gücünün hakkı olan konuma ulaşmasının mümkün olabileceğine karar vererek, Tanrılar Başbuğusu Zeus'tan aldığı iznin ardından, ona her şeyi anlattı.

Martin yaşının ve zihinsel fonksiyonlarının getirdiği kabulleniş ile babasının söylediği hiçbir şeye karşı çıkmadı. Ona tanrılık mertebesi teklif edildiğinde ise, hiç düşünmeden teklife olumlu bir karşılık verdi. Ölümsüzlerin içeceği olan Nektar'ı ağzına ilk sürdüğünde, henüz 13 yaşındaydı. İki yüz yıl boyunca tüm Olimpos gibi o da medeniyetin merkezi neredeyse orada sürdürdü hayatını. Kendisine 'Geleceğin Tanrısı' şeklinde hitap edilirdi, büyü gücüne veya kehanet becerisine sahip değildi -her şeyi bilecek kadar bilge de değildi- ama, gelecekten bir takım kesitleri rahatlıkla görebilirdi. Ne olursa olsun bir kez bile gördüklerini değiştirmeye çabalamadı çünkü Kader Tanrıçaları olarak bilinen Moiralar'ın işine karışmaması gerektiğini babasından çok iyi şekilde öğrenmişti. Geleceğin Tanrısı, 2011 yılında medeniyetin merkezi olan Amerika'nın New York eyaletin tepesinde varlığını sürdüren Olimpos Şehri'nde şık bir malikaneye ve ona sadık birkaç ölümsüz çalışana sahip. İki yüz yirmi birinci doğum gününü geçtiğimiz Eylül ayında kutladı ve sonsuz hayatının her anından büyük bir keyif almakta.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

M a r t i n T u d o r Empty
MesajKonu: Geri: M a r t i n T u d o r   M a r t i n T u d o r Icon_minitimeSalı Ocak 04, 2011 5:26 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.

(Tudorların İlgilteresi'nin hayranıyım ben yahu!)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
M a r t i n T u d o r
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: