Artık gökyüzünde olmayan, dağların arkasına saklanmış güneşten geriye hafif pembemsı turuncu bir renk kalmıştı geriye. Bayılırdım bu renge, bana göre günün en güzel saatidir hattaha. Kışta olduğumuz için, havada erken kararıyordu artık. Kulübeme girdim ve kısa sürede üstüme her zamanki gibi kısa kollu bir t-shirt ve üstünede kalın ve neredeyse dizlerime kadar gelen uzun, bol gri hırkamı giyip dışarı çıktım. Hafif bir rüzgar ve neredeyse görülemeyecek kadar küçük taneciklerle kar yağıyordu. Amfitiyatro'ya kardeşlerimle beraber geldim. Etrafta fazla birilerinin kaldığı söylenemezdi. Malum, kış tatilindeyiz. Kampın neşesinin yerine sıcacık ve sakin bir ortam gelmişti. Eski gürültüyü özlemediğim diyemeyeceğim ama bu kadar güzel bir ortamı hiçbirşeye tercih etmezdim sanırım. Herkes birilerinin yanına kaçtığında yanlız kalmıştım, evet. Kendime sakin, sessiz bir köşe buldum ve ayaklarımı kendime doğru çekip oturdum. Bir yandanda etrafa bakınırken Chase'nin "Selam." dediğini duydum.