Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Korael Tydeth Ariavel

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Korael Tydeth Ariavel
Hekate'nin Çocuğu
Hekate'nin Çocuğu
Korael Tydeth Ariavel


Mesaj Sayısı : 98
Kayıt tarihi : 30/12/10

Korael Tydeth Ariavel Empty
MesajKonu: Korael Tydeth Ariavel   Korael Tydeth Ariavel Icon_minitimePerş. Ara. 30, 2010 6:33 am

Soğuk, son zamanlarda havaya hükmeden başka bir şey yok gibiydi. Hayatı boyunca ondan hoşlanmış olan Korael içinse bunun anlamı sonsuz eğlence bile olabilirdi. Garip bir şekilde hayatı boyunca sevmişti onu. Yazları da sevmesine rağmen birçok kişinin lanetlediği kış her zaman onun favorisi olmayı başarmıştı hep. Daha doğrusu başarmıştı değil de o bunu istemişti demek daha doğru olurdu. Çünkü en çekilmez zamanlarında bile iyi bir yanını bulmayı başarabilmişti onun. Hayatı boyunca anlam veremediği bir şekilde seviyordu onu. Şimdi öylece yürürken, etrafındaki hiçbir olaya aldırmazken bile yakın bir dost gibi sarmalamıştı ya, belki de bu yüzden seviyordu soğuğu, en yakın dostuydu çünkü. Tabii yaşadığı yerin etkileri olmadığını söylemekse bu konuda büyük bir yalan olurdu. Dünya denen bu dev kürenin 'kuzey' adını verdikleri kısmında, soğukla iç içe olan bir yerde yaşıyordu Korael. Yılın birçok zamanı kara rastlanabilen Kanada'nın Toronto şehrinin hemen dışında, huzurlu bir yerdeydi. İstediği zaman kısa sürede ulaşabildiği şehir her ne kadar can sıkıcı şekilde gürültüyle dolu olsa bile yaşadığı kasaba kesinlikle sakin, huzur verici bir yerdi. Özellikle de şimdiki gibi karla kaplıyken daha da hoş görünüyordu gözlerine. Beyaz örtünün verdiği mükemmel boşluk hissiyle yürürken aklında neredeyse hiçbir şey yoktu. Sadece kendini bırakmak istiyordu soğuğun kollarına, adımlamasına bile gerek yoktu bunun için. Ancak ortalıkta öylece dururken görünmek, zaten çılgınlıklarıyla ün yapmış bu gence hiçbir şey kazandırmaz, sadece ününü biraz daha artırırdı. Ve buna da hiç ancak hiç niyeti yoktu. Adımlarının sebebi buydu.

Yine de o kendi halinde yavaş adımlarla ilerlerken ileride görünen bir karaltıyı fark edemeyecek kadar da geçirmiyordu soğuk onu kendinden. Gözlerine yansıyan ışığın ona ulaştırdığı görüntü ise çoğu zaman karşılaşmadığı birine aitti. Kasabada fazla görünmeyen insanları bile bilen, zaman zaman yaptığı eşek şakalarına en bilinmeyen insanları bile alet eden bu soğuk delisi çocuğun tanımadığı biriydi bu. Onlarca eşek şakası mağdurundan biri olmadığı kesindi. Bir yabancı olmalıydı bu adam. Yine de bu yabancıda farklı olan bir şeyler vardı, onun hoşuna gitmemesine sebep olan bir şey. Garip bir şekilde bu adamın kendisine bir şeyler yapmayacağını hissediyor, içinde bağırmakta olan bu garip sesin sebebini anlamaya çalışıyordu. Sanki hayatı boyunca içinde ikinci bir benliği varmış da şimdi bu adamdan uzak durmasını söyler gibiydi ona. Bununla birlikte neden şu ana kadar konuşmayan bu ses şimdi ortaya çıkmıştı. Altıncı hislerinin zaman zaman haklı çıktığını biliyor ancak bunun sadece tesadüf olduğunun da farkında olması sebebiyle bu tür seslere kapattığı kulakları yüzünden mi duymamıştı acaba bu sesleri? Ya da sadece umursamamış mıydı? Sebebi ne olursa olsun içindeki bir ses karşısındaki adamda garip bir şey olduğunun farkındaydı ve sebebini çözemiyordu.

Yavaş adımları teker teker geride kalırken gittikçe yaklaştığı adama karşı otomatik bir kendini savunma haline geçmiş olmasına rağmen halen bir sebep bulamaması, gittikçe sinirini bozmaya, paranoya içine girip girmediğini sorgulamaya başlamasına sebep oluyordu. Neden bu adamda garip bir şey görmüştü? Biraz fazla iri gibi görünmesinin yanında bunda da bu kadar garip bir şeyler hissetmesine sebep olacak bir şey yoktu ki. Sinir bozucu derecede soğuk, duygusuz bir yüzü adama fazlasıyla yaklaşmıştı şimdi. Adımlamakta olduğu yolda bir ıssızlığın olması, her zaman hoşuna gitmesine rağmen bu kez nefret ettiği bir özellik haline gelmişti. İnsanlara neden bu kadar uzak olmuştu ki her zaman? Adamın yanından geçerkense omzuna kasıtlı olduğu fazlasıyla belli olan bir darbe alışıyla beraber yere kapaklanmaktan son anlık bir numarayla, hayatı boyunca onu düşmekten birçok kez kurtaran çevikliğinin yardımıyla kurtulmuştu. Ona sertçe vuran adama her şeye rağmen birkaç kelime etmeye kararlı bir şekilde arkasına dönerkense ağzından kelimeler dökülmeye başlamıştı bile. "Hey sen ne yaptığını-"

Kelimelerinin geri kalanını söylerken araladığı gözleri ya ona oyun oynuyordu ya da karşısındaki adamın görünümü gittikçe değişmeye başlıyordu. Soğuk yüz hatları gittikçe daha da kabalaşmaya başlarken yüzünden çıkmakta olan yüzlerce kıl tarafından gizlenmeye çalışıyor gibiydi adeta. Birkaç saniye içinde zaten iri olan adam daha da irileşmiş, yüzü bir boğanın sert, sinirli yüzüne dönüşmüştü. Gördükleri karşısında dili tutulmuş olan Korael içinse durum kesinlikle çok daha korkutucu görünüyordu. Hayatı boyunca bölye bir şeyin olduğunu ne görmüş, ne de duymuştu. Karşısında Yunan Mitolojisi'nin müşhur yaratıklarından biri, bir Minotaur duruyordu. Sinirle kükreyen -ya da ona benzer bir ses çıkarmıştı- yaratığın kendisinden ne istediğini bilmiyor, sadece ondan bir yolunu bulup kaçması gerektiğini düşünebiliyordu o an. Yine de kendinin yaklaşık bir buçuk katı uzunluğundaki bu yaratık, ne yavaş ne kısa adımlara sahip ne de hantal bir yaratık gibi görünüyordu. Kesinlikle kaçması imkansız gibi görünüyordu bu yaratıktan. Ancak onun neden burada olduğunu da, nasılburada olduğunu da bilemeyen Korael'in ağzından sadece iki kelime dökülebilmişti. "Yok artık!" Karşısında duran yaratığınsa kendince gülmeye başladığını duyabiliyordu. Bunun hayatının en gerçek görünümlü rüyası olmasını umsa da şu an karşısında duran yaratık en az etraftaki soğuk, yukarıdan umutsuzca bakan güneş kadar gerçekti. Ah, neden o içindeki sese kulak vermemişti ki?

Yine de karşısında bütün haşmetiyle dikilen minotaur ile bakışması çok ama çok kısa bir süre sürmüştü. Neden beklediğini bile anlamadığı yaratıktan bir kaçış olmadığının farkına varıp artık işini bitireceğine emin olduğu anda sol tarafından gelen, o ana kadar fark edemediği ya da çok yüksek bir hızla gelmiş olması gereken o şeyin kendisini kaldırmasıyla kesilmişti yaratıkla göz teması. Bir atın dörtnala koşuşunun sesi geliyordu şimdi kulaklarına, birkaç saniye öncesine kadarki şaşkınlıkla fark edemediği, az önceki yaratığın duraksamasına sebep olmuş olan şeyin de bu olduğunun farkına varmasıysa birkaç saniyesini daha alacaktı onun. Gövdesini sarmış olan güçlü kolun onu sesini duyduğunu düşündüğü atın sırtı olduğunu düşündüğü şeye oturtduğundaysa bir kez daha şaşkınlığa kendisini teslim etmesi gerekmişti. Bedeninin üzerinde durduğu şey bir at değil, az önce kendisini kurtarmış olan kolun sahibi olan bir Centaur'a aitti. Nasıl burada olduklarını bile anlayamadığı yaratığın diğer elindeki ok ile peşlerinden koşmaya başlamış minotaura ateş edişi ise hayatında gördüğü en epik hikayeyi bile geride bırakacak bir maceranın içlerine çekilmeye başladığını hissetirmişti ona. Centaur'un isabetli okuyla birlikte sendeleyen yaratığın hemen ardından gelen bir diğer ok ile böğürerek yere düşüşü içinde garip bir rahatlamaya sebep olmuştu. Ancak ya bu iki yaratık bir av için dövüşüyorduysa? Adımlarını yavaşlatmış olan yaratığa neler olduğunu sormak zorunda hissediyordu kendisini. Neredeyse hareket bile etmemesine rağmen artmış kalp atışı, nefes nefese kalışı yüzünden kesik kesik konuşmak zorunda kalmıştı. "Siz... de... nereden çıktınız?" Son kelimelerini söylerken konuşması yine normale dönmüş, sesindeki merakın ne derecede büyük olduğunu gösterir bir hale gelmişti. "Önce bir teşekküre ne dersin Apollon'un oğlu? " Söylediklerine anlam verememiş bir şekilde bir süre boyunca yaratığa söyleyeceği son sözleri söylemişti. "Ne dedin sen? Apollon? Nasıl yani?" Bununla birlikte duran Centaur kendisini tanıttıktan sonra hiçbir şekilde kesilmeyen uzun bir konuşmaya başladı. Ona kim olduğunu, neden az önceki yaratıklarla karşılaştığını tek tek açıklıyordu ona. Arada bir aklına gelen bir soruyu sormaya hazırlanan Korael'i elinin bir hareketiyle susturduktan sonra konuşmaya devam ediyor, sanki soracağı soruları biliyormuş gibi onların cevaplarını veriyordu. Artık hayatının geri kalanını geçireceği yeri de bu şekilde söylemişti. Garip bir şekilde yabancı ama yakın gelen o ismi... Melez Kampı...



Out: PJO ile bu sitede tanışmama rağmen konusu hoşuma gitmişti, kurgusal-olaysal hatalarım varsa tecrübesizliğimdendir. Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Korael Tydeth Ariavel Empty
MesajKonu: Geri: Korael Tydeth Ariavel   Korael Tydeth Ariavel Icon_minitimePerş. Ara. 30, 2010 8:04 am

Rp puanı: 95, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Korael Tydeth Ariavel
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: