" Daha geçen gün, saatler boyu sana o dosyanın Lynn'e gönderilmesini yoksa başımıza büyük dert açılacağını söyleyip durdum , değil mi? Şimdi ben işten elimi eteğimi çekiyorum! Sen ne yaparsan yap! Eğer bu dava sırasında başın derde girerse, sakın benden medet umma! Aşağılık herif!"
Yine aynı şey! Babam Keith Mars ve yeni " ortağı " unutkan Jim bir telefon kavgasında! Arasıra her ne zaman bir davada babamın başı derde girerse paçasını niye benim kurtardığımı düşünüyorum da, ortaklarını iyi seçmemeye devam ederse bu hep böyle olacak gibi gözüküyor.
Babamın ofisinin önündeki büyük sekreter masamın ardında duran deri koltuğumda arkaya yaslandım ve gerindim. İçimde büyük bir huzursuzluk duygusu vardı çünkü babamın geçen davasında " ortalığı karıştırdığım ve babamın işine burnumu soktuğum için " babamın önüne sürülecek olan bir sonraki davadan atılmıştım. Bu bana verilebilecek en büyük cezaydı! En büyüğü! İçimde babama karşı büyüyen kin duygusunu bastırmaya çalışırken sandalyemde arkama döndüm. Dışarı bakmak, böyle durumlarda iyi geliyordu - ben çok sık ceza alırım. - . Ve camdan dışarı baktığımda daha çok koşan ve yürüyen insanları görürüm. Hepsinin yüzündeki ifade farklıdır. Telaşlı, sakin, kızgın... Fakat o gün camdan dışarı baktığımda gördüğüm bir adamın yüzündeki ifade bana değişik gelmişti. Adamın görünüşü, herhangi normal bir adamdı ama yüzü kesinlikle normal değildi. yüzündeki ifade aynen bir boğayı andırıyordu! öyle ki birtek kocaman burnunda bir halkası eksikti. O adamın hemen arkasından bir bayan vardı. Adamdan daha yavaştı çünkü kadın, bir tekerlekli sandalyedeydi. İkisini de bir an gözden kaybettim. Kapıya doğru gidiyorlardı.
İlginçtir ki bir dakika sonra kapı açıldı ve içeri iki canlı girdi. Bir minator ( bu minator gördüğüm adamın aynısıydı!) ve bir sentor vardı ( bir bayan! )! Tiplerinden bu canlıların az önceki adam ve kadın oldukları kaanatine vardım. Kısacık bir an onlara bakabildim çünkü daha sonrasında kükreyen ve masaya saldırmak isteyen minator'un sesine gelen babam, sentor tarafından bir şekilde uyutulmuştu ve bana doğru gelmeye başlamıştı.
Minator ve sentor arası amansız mücadeleyi de sadece birkaç dakika seyredebildim, çünkü ben o sırada can havliyle kapıya koşmakla meşguldum. Tokmağı tam tutacakken kendimi bir anda yerde buldum! Başım bir domates misali pembeleşirken ve acı, yavaş yavaş vücuduma dağılırken yerde sürüklendiğimi pek fark etmemiş ve önemsememiştim. Fakat yine de birkaç dakika sonra sürüklenmenin acısı da geldi! Evet! Dışarı çıkarılmıştım!
Mucizelere inanır mısınız? Ben sonuna kadar inanırım! Mesela beni sürüklerken birden yere düşüp şuurunu kaybeden minatora olanlar, bir mucizeydi. Bu olanların dışarıdaki yüksek güneşle, polis sirenlerinin sesleriyle ve etraftaki insanların çığlıklarıyla alakası olabilirdi. Dolayısıyla asıl mucize olan, benim bunları düşünürken olmuş olmasıydı. Bana olan şeylerin aynısının canavara olmasını dilerken olması, tam da yerinde ve zamanında bir tesadüftü. Yoksa değil miydi?
Minatorun yere düşmesi nedeniyle ortada bir tehlike kalmamıştı ve bir polis memuru, benim kalkmama yardım etmişti. Ben tamamen yerden kalktığımda gözlerimi kırpıştırdım. Caddenin bitimine gözlerimi dikmiştim. Sentor, tekerlekli sandalyesine binmiş, gidiyordu!
............................................................
Alarmın çalması ile birlikte zavallı saatin kendini yerde bulması bir oldu. Dün olanlar hala aklımdaydı. Düne ait en son hatırladığım şey babamın hayal gücümün çok geniş olduğunu söylemesi ve beni yatağa yatırması olmuştu! Evet! O iyiydi. Tüm bu gürültü patırtı içinde o, sentorun yaptığı bir şeyle uykuya dalmıştı! Dün olanlara ait tek bir şey bile hatırlamıyordu! Bunları hatırlayınca dünkü rahatsızlık duygusu yeniden içime oturdu. Kafam son derece karışık bir şekilde kalkıp üzerime kotumu geçirirken içeriden bir ses duydum ve tişörtümü yarı giymiş bir şekilde içeri gittim. Sentor, bütün heybetiyle salondaydı! Yutkundum ve kısık bir "Baba!" sesi çıkarttım. Sentor "Gitmeliyiz!" dedi. Ben daha "Nereye?" demeye kalmadan etraf bulanıklaşmaya başladı, herşey çok uzakta gibi gözüktü ve uyku tüm benliğimi sardı.
...............................................................
Toynak sesleri, yasemin kokusu, kuş cıvıltısı ve sıcaklık, gözlerimi aralamadan tam önce, duyularımın açılmaya başladığı an hissettiğim şeylerdi. Ve gözlerimi açmadan önce kafamda bazı sorular oluştu. "Ben neden toynak sesleri duyuyorum?" " Nereye gidiyorum?" "Babama ne oldu?" "Ben kimim?" bunlardan bazıları.
Gözlerimi açtığımda gördüğüm şeyi tahmin edebiliyorsunuzdur... Sentor'un üstünde yarı baygın bir halde yol alıyordum. Benim bilincim yerine gelirken sentorun söylediği tek şey " Evine hoşgeldin, melez!" oldu.