Alex Nike (Sınıf arkadaşım Mertcan dan ders almış bulunmaktayım.)
O gün sabah da bir o kadar farklı idi. Kalkmış, dişlerimi fırçalamış, saçımış yapmış ve kahvaltımı her sabahki gibi etmeme rağmen o gün yine de çok farklı idi. Okula yine geç gitmiştim. Koridorda kimse yoktu ama arkamdan sürü ile kız ve erkek geliyordu. Bizim okulumuz fırlamalar ile dolu idi. Malüm sınıfımızdada bu fırlamalalar çoktu. Derin bir nefes alarak yine ayağımı okula atmıştım. Koridordaki dolaplardan birine şifremi girerek gizlice açtım. İçindeki kitaplardan birini çıkarıp tarih attım ve "Farklı Gün" diye yazdım. Hep farklı günlerde çok garip şeyler olurdu ve ben sinirlenirdim. Bazen elime bir çekiç alarak evdeki bıçaklara vururdum. Adeta bir "Demirci Kız" oluyordum. Şirinlik ve güzelliğimin yanı sıra biraz daha iriydim. Şişman değildim ve cılızdım ama kaslarım gelişmişti. Kız kavgaları hep bana ilginç gelmesine rağmen kız kavgalarına katılmazdım. Kız olabilirdim, kaslarım biraz daha gelişmiş olabilirdi ama kavga edeceğim anlamına asla gelemeyecek bir terimdi bu. Biraz önce tenha koridor şimdi işlek bir yer haline gelmişti. Duyma ve yürüme engelli arkadaşım Mell, yanıma her sabahki gibi gelmişti. Ellerinde kitapları, defteri ve süslü kalemi ile göz kamaştırıyordu. Çok güzel bir kızdı ama yürüyememesi onu bozuyordu. Değnekleri ile yanımda kavga yaşanan koridorda yürürken gürültülü seslerin arasında "Eğil!" diye bağırmıştı ve eğilmiştik. Üstümüzden su dolu şişe uçmuştu adeta. Hiç kimseyi sevmeyen Müdür Yardımcısı Bay Scott, yine gıcıklık getirmiş ve bütün eğlenceyi kaçıracak sözler söylemişti. "Derhal sınıflara sizi haşaratlar!" diye bağırmıştı. Onun en çok nefret ettiği de bendim sanırım. Julia ismi eski eşinin ismi ise benim suçum neydi ki?
Mell ile hemen sınıfa girmiş ve peşimizdeki Müdür Yardımcısını atlatmıştık. İçeri girdiğimizde koridordan biraz daha sessiz bir sınıf vardı. Sessiz bir havası vardı uzaktan ama o sınıf kapısı açılınca, kıyametin koptuğu görülüyordu. Mell hızla değnekleri ile ilerlemeye başladı. Yanımda oturması güzeldi. Onla takıldığım için sınıfta "Ucube" diye bir lakap almıştım. Ben buna aldırış etmiyordum. Ben sınıfta otururken birden Tarih öğretmeni olan Müdür Yardımcısı Bay Scott, gelmiş ve güzelim saçlarıma pis pis bakmıştı. Daha sonra vermediği konuyu bana anlattırmaya çalışmış, istediği cevapları alamayınca "Otur! Sıfır!" diye bağırmıştı. Umrumda olmayan birşeydi bu da. Defterimi karalamaya başladım. Mell ise onu parçalayacak gibi duruyordu. Eline aldığı kağıdı avucunda milyonlarca parçaya bölmüştü. Gözlerimi büyültüp ona bakıyordum. Daha sonra ders devam etti ama yine farklı bir halde devam etti. Devamlı bir noktaya bakıyordu Mell. Ben bile bu duruma fazla sinirlenmezken o çok sinirlenmişti. Bunu hiç anlamasamda kendisi gibi davranıyordu bana.
Bugün dersler fazla uzun sürmemiş gibiydi. Mell'in engelli arabasına doğru gittik. Okulun bir garajı vardı. Garip değil mi? Hızla arabaya doğru giderken Müdür Yardımcısı Bay Scott, arabanın önünde durmuş ve gözlerimizin önünde dev bir yaratığa dönüşmüştü. Hızla Mell kılıca dönüşen değnekleri eline aldı ve sanki hiç sakat değilmiş gibi koşmaya başladı. Yukarı atlayarak kılıçları canavarın kulaklarına batırdı ve beynine sapladı. Ben ise bir yandan kusuyordum. Hızla yaratığı yere serdi. "Arabaya bin!" dedi ve kusmaya başladım. Daha sonra kusmukları temizlemeden beni kolumdan tuttu ve arabaya bindirdi. Evime götürdü. Annem ile yaşadığım evime. Hızla kıyafetlerimi topladı ve dışarı çıkardı. Uzun bir yol aldıktan sonra bir yere geldik. Bir ağacın oraya götürdü beni. Yorgunluğuma yenik düşüp uyuya kalmıştım. Hatırladığım son şey "Melez Kampı" yazılı bir tabela idi.