Neden buraya geldiğimi ,o karanlık ormanı tek başıma geçtiğimi ya da iki bin dolarlık kıyafetlerimin neden çamur içinde olduğunu bilmiyordum. Yol boyunca içimi kemiren bir şeyler vardı zaten. Çocukluğumdan beri bir takım sorunlar yaşıyordum. Hiç olmayacak zamanlarda gülüyor ya da ağlıyor ,sanki yanımdaki ne düşünürse aynısını düşünüyordum. Ailem beni pek çok kez psikoloğa götürmüş olmasına rağmen ne hastalığı çözülmüş ne de herhangi bir tedavi uygulanmıştı ;fakat ben bu özelliği -ya da hastalığı- iyi yönde kullanmayı öğrenmiştim. Bu bir tür empatiydi ;fakat diğer herkesin yetisinden çok daha fazlaydı. Çevresimdeki insanların düşüncelerini anlayabiliyor ve hatta onlara kendi düşüncelerimi benimsetebiliyordum.
Şimdi de oldukça temkinli hissediyordum kendimi. Sessizdim ,dikkatliydim. Sanki avını takip eden bir aslan gibiydim. Tek fark yaşadığım duyguların bir başkasına ait olmasıydı. Beni izleyen birisine... Sonra etrafını koloçan ettim. Beni takip eden kişiden -ya da şeyden- hiçbir iz yoktu ;fakat yakınlarda bir yerlerde olduğuna emindim.
Zeus'un yumruğu şimdi tüm ihtişamı ile önümde duruyordu ve ben öylece bekliyordum. Beni neyin beklediği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki ölecektim ;fakat hareket etmek istemiyordu. Sonra birden takipçinin ortaya çıkmasını istedim. İradem buna karşı çıksa da beynime yenik düşüyordu. Belki de korkmuştum ;fakat tek bildiğim artık onunla yüzleşmek istediğimdi.
Çalıların arasından gelen bir hışırtıyla irkildim. Bir süliet hızla atılıp bana doğru gelmeye başladı. Sonra yakın bir mesafede durdu. Karşımdaki yüz oldukça tanıdıktı. Ve o ifadesi... Büyük ihtimalle ne olduğunu anlayamamıştı. Hisleri ortaya çıkmasını söylemişti. Ya da ben öyle istemiştim.