Kapının yanındaki masadan siyah, dikdörtgen çerçeveli gözlüğünü taktı. Şimdi daha net görüyordu her şeyi. Sessizce kapıyı açtı, dışarı çıktı Conerus. Babasından habersiz evden çıkıyordu. Artık onun uyarılarından sıkılmıştı. Yazlıklarının birkaç kilometre uzağındaki ormanı hep merak etmişti. Hazır babası da uyuyorken... tam sırasıydı. Aslında yanına Jenny'i de almak isterdi ama, daha sonra olabilirdi belki. Ona zarar gelmesini istemezdi, eğer tehlikeli bir şeyler olmazsa bir dahaki sefer, onu da götürebilirdi. Sırtına, her zaman yanında taşıdığı sırt çantasını almıştı. Cep telefonu, birkaç özel eşyası, Jenny'nin resmi... Her zaman yanında taşıdığı şeyler....
Yaklaşık yirmi dakika sonra ormanın girişindeydi artık. Kol saati, 06:00 olarak gösteriyordu. Güneşin turuncu ışıkları gözlerini kamaştırıyordu, gün daha yeni doğuyordu. Gözlükleri olması ışığı biraz yansıtsa da, Conerus'a göre daha fazla zarar veriyordu. Ağaçların arasında boşluk yok denebilirdi. Sadece girişte, avcıların otları kopartarak açtıkları dar bir patika vardı. Bazı ağaçlar çürümüştü, bazıları ise yıllardır eskisi gibi duruyorlardı. Sonunda girecekti merak ettiği ormana Conerus, babasından gizli, korumasız bir şekilde. Patikadan yürümeye başladı etrafına merakla göz atarak. Sanki her yerde aynı ağaçlar vardı, hepsi birbirine o kadar benziyordu ki klonlanmış gibilerdi. Bazen kuşların hızlıca uçuşları onu irkitse de hala yoluna devam ediyordu. Ormanın derinlerine indikçe patika kapanmaya başlamıştı, şimdi otların arasından gidiyordu. Orman biraz daha kararmıştı, sanki bir anda hava kararmaya başlamıştı. Aslında şimdi daha fazla ürküyordu. Ama merakına yenilmişti işte, geri dönerken yolu nasıl bulacaktı ki?
Ağaçların arasından bir çıtırtı geldi. Conerus durakladı, sadece bir kuş olduğunu düşünüyordu. Tekrar devam etti yoluna. Ama çıtırtı iki kez üst üste yine geldi. Bu sefer geri geri yürümeye başladı. Adımları hızlandı, tekrar aynı çıtırtı. Arkasını döndü ve koşmaya başladı. Arkasına bakarken bir şeye çarptı ve yere yuvarlandı. Gözlüğü de otların dibine gitmişti. Önce görüntü bulanıktı, ama bir adam olduğunu anlayabiliyordu. Üstünde yeşil renginde kıyafetler vardı. Adama bakarken bir eliyle de gözlüğünü arıyordu. Daha sonra adam yanına yaklaştı ve gözlüğü gözüne taktı. Conerus gülümsedi ve ayağa kalktı adamın desteğiyle. Adam somurtuyordu. Conerus'u süzüyordu. Üstünde avcı kıyafeti vardı, açık yeşil üstüne koyu yeşil desenli. Sırtında bir tüfek, boynuna geçirmiş olduğu kurşunları vardı. Merakla sordu adam: "Bu yaşında, bu ormanda ne arıyorsun?" Doğru söylüyordu, bu yaşında burada! Tek başına ve korumasız. "Şey... sadece... merakımdan dolaşıyordum," diye cevapladı Conerus kekeleyerek. "Ama bu orman tehlikelidir. Asla tek başına dolaşmamalısın. Kim bilir, belki de karşına bir canavar çıkabilir," dedi adam Conerus'un etrafında dönerek. Daha sonra Conerus aniden yere devrildi. Adam gitmişti, onun yerini değişik bir yaratık almıştı. Yarasaya benziyordu, siyah ve şekilli kanatları vardı iki tarafında. Vücudu ve kafası da öyleydi aslında. Siyahtı, hatta kapkaraydı. Ama bir yarasaya göre fazla büyüktü. Conerus'un iki katı bir büyüklükteydi. Ayaklarının üstünde duruyordu yaratık. Hızla Conerus'un üstüne koşmaya başladı ama Conerus yana doğru yuvarlandı. Ayağa kalktı zorla da olsa. Yaratık tekrar saldıracakken kenardaki büyük gövdeli bir ağacın arkasına geçti. Yaratık hırıldıyordu. Kanadını ağaca vurarak ağacı ortadan ikiye ayırdı. Conerus savunmasız kalmıştı, ölecek miydi? Yavaş yavaş kenara kayıyordu, ama yaratıkta onu takip ediyordu. Yaratık kanadıyla Conerus'u otların içine savurdu. Bayılmıştı Conerus.
Gözlerini kırpıştırarak açtı, önce bulanık olan görüntü daha sonra netleşti. Evindeydi, odasındaydı, yatağındaydı. Karşısında sarı saçlı bir kız duruyordu. Sarı saçlarına uyan beyaz bir teni ve mavi gözleri vardı. Endişeyle bakıyordu Conerus'a. Gözlerini açtığını görünce gülümsedi Jenny. "Bay Greyn! Uyandı!" diye bağırdı açık olan kapıdan dışarı. Daha sonra tekrar Conerus'un yanına geldi. "İyi misin?" diye sordu. Conerus evet anlamında başını salladı. Babası kaşları çatık bir şekilde kapıdan girdi. Conerus'un yatağının başına geldi. "Ben sana ormana gitme dememiş miydim?" dedi sinirli bir şekilde. "Sağ çıktığına şükretmeli," diye devam etti. "Beni kim kurtardı?" dedi merakla, kendisini zorlayarak. Babası başıyla Jenny'i işaret etti. Jenny'nin gülümsemesi gitti, kafasını Conerus'un babasına çevirdi ve "Artık söyleyecek miyiz?" diye sordu. Babası kafasını salladı, Jenny konuşmaya başladı:
"Artık gerçekleri öğrenmelisin Conerus. Buradan ayrılman gerek. Seni artık Melez Kampı'na götürmeliyiz. Orada daha güvenli olacaksın."
Conerus kaşlarını çattı ve "Melez Kampı da ne!?" diye sordu bağırarak. Gücü yerine gelmişti şimdi. "Annen ölmedi Conerus. O bir tanrıça," diye cevapladı sert bir sesle babası. "Tanrıça mı? Neden bahsediyorsunuz siz!?" Bu sefer sesi daha sert çıkmıştı. "Bunu burada açıklayamayız Conerus. Melez Kampı'nda sana bunları anlatacak kişiler olacak. Kendine dikkat etmelisin, bir an önce yola koyulun," dedi babası aynı ses tonuyla. Conerus ayağa kalkmıştı, şaşkındı. Ama o kamp denilen yere gidilince birilerinin ona neler olduğunu anlatacağını biliyordu. Yani tahmin ediyordu.
Yarım saat sonra kapıda arabayla Jenny duruyordu, Conerus'un elinde ise bir bavul vardı. Kapıdan çıkacakken babası Conerus'a sıkı sıkı sarıldı. Conerus ise gülümsedi ve arabanın bagajına bavulu koyduktan sonra ön koltuğa geçti. Birkaç dakika sonra yoldaydılar, yazlıktan iyice uzaklaşmışlardı. "Sen nasıl beni buldun?" diye sordu Jenny'e Conerus. "Ben senin satirinim Conerus. Yani koruyucunum. Seni korumakla görevlendirilmiştim, bulmam normal değil mi sence?" dedi Jenny başını Conerus'a çevirip gülümseyerek. Yol boyunca konuşmadılar. Jenny'den ayrılacak mıydı Conerus? Bir daha görebilecek miydi onu? Şimdi ondan hoşlandığını söyleyebilirdi, ama içinden gelmiyordu nedense. Artık gelmişlerdi, iki büyük beyaz sütunun üstünde "Melez Kampı" yazıyordu. Bu sütunların yarısını sarmaşıklar sarmıştı. Arabadan indiler, bagajdan bavulu çıkardıktan sonra Jenny'e son kez sarıldı Conerus. "Bir daha görüşeceğiz, değil mi?" dedi Conerus. Jenny ise "Tabii ki," diye cevapladı. Burada Conerus'u ne maceralar bekliyordu? Annesiyle ilgili gerçekleri ise, daha fazla merak ediyordu.