Koşturarak evin arkasına terasa gitti ve ellerini uzatarak önündeki tahtalara tutunarak kendini yukarı çekti.Terasının gıcırdıyan tahtalarına ayağını batığı anda gördüğü karşısında 2 adım geriledi.Camlar kırılmış,terasta oturmak için
koydukları sandalye ve masalar yerlere saçılmış ve kırılmıştı.Kendi bilincinde olmadan bir çığlık koyuverdi ve içerden gelen kısık ve öfkeli bir sesle ağzını iki eliyle kapattı.Geri gitmek istiyor ama sanki ev onu çekiyordu.İleriye doğru temkinli adımlarla ilerledi ve kırılan camla arayı kapattı ve sesizce içeri baktı.Gözlerinin içerideki loş ışığa alışmasını bekledi.Açık terasta rüzgar esiyor,perdeler etrafında dans ediyordu.Bir oturma odasındaydı.Hey! Bu oda onların oturma odasıydı.Herşey yerli yerindeydi;Televizyon,kanapeler,bir sallanan koltuk...
Ve bir ceset.
üvey annesi.Saçları etrafına yayılmış,şuana kadar öfkeden başka ifade yansıtmayan suratı şaşkınlıkla açılmış halde,televizyonun önünde sırt üstü yatıyordu.Gözleri boş bakışlarla tavana dikilmişti ve suratı bembeyazdı.Uzun düz siyah saçları boynunu örtüyordu...
-Aman Tanrım! Sana bunu kim yaptı?
Kendi kendine konuşuyordu,korkmuştu o yüzden düşüncesini sesli söyleme gereği duydu.Saçlarının arasında kırmızı bir leke dikkatini çekti.İçini merak kapladı,temkinli adımlarla üvey annesine yaklaştı,saçını dikkatle boynundan çekti ve çığlık atmamak için elini ikinci kez ağzına götürdü ve ısırdı.
Saçlarının altında kan vardı,kurumuş kan.Boğazı boydan boya kesilmişti.O kadını sevmiyordu yani üvey annesini...Ama şimdi o kadar,o kadar kötü görünüyordu ki içinden ona acımış ve ağlama istediği uyanmıştı.Bu korkunç sahne gerçek olamazdı,gerçek dışıydı bu...Sonra diğer cesedi gördü bir kaç metre ötede kanapeye arkası dönük halde yatmış bir erkekti.Ama onu tanımıyordu.Etrafa göz gezdirdi.Her yerde ceset vardı,ceset ve kan.
-Burdan çıkmalıyım.Hemen,şimdi...
Daha fazla katlanamayacağını anlamıştı,göz yaşlarıyla arkasına döndü,üvey annesi öyle görmüştü ve üzüntüyle sarsılmıştı.Babasını görürse kalbi parçalanırdı.Ölürdü ama üzüntüden...Tam terasa çıkıcaktı ki arkasından korkunç bir kahkaha duyuldu.Korkuyla arkasını döndü.Hem korkmuş,Hemde öfkelenmişti.
-Burdan çık Katélyn,Hemen ve arkana bakmadan koş...!
Zihninde yankılanan bu ses onu kendisine getirdi.Ama yaratığa bakıyordu onu siyah deriye benzeyen kanatları;genç gibi görünen ama yaşlılar gibi kırışmış suratı,öfke ve alayla aydınlanmıştı.Arkasına dönmek ve koşmak istiyordu.Ama ayaklarını hissetmiyordu sonra yaratık konuşmaya başladı:
-Gitmek istemiyorsun. Amacın ne intikam mı? Beni yenebileceğini mi düşünüyorsun?
O söyleyene kadar amacının intikam olduğunu bile bilmiyordu.Öfkelenmişti, ama onu yenemeyeceğini de biliyordu.Ağzını tam açmıştı ama zihnindeki ses ondan önce davranmıştı:
-Çık Katélyn ! Dinleme onu. Koş ...!
Bu sefer zihnindeki sesi dinlemeye karar verdi çünkü ses ona hakim oluyor ve düşüncelerini koşmaya çeviriyordu.Arkasını döndü ve tam koşmaya başlayacaktı ki kafasını arkaya çevirip yaratığa öfkeyle baktı.Korkusu geçmiş,yerini öfke almıştı:
-Bu görüşmeye ilk oldu ama son olmayacak...
Ve terastan atlayıp koşmaya başladı.Arkasında şiddetli bir kahkahayı bırakarak koşuyordu...
**********
Peki,nereye gidecekti? Burda tek yuvası orasıydı,eskiden...
Neden gelmişti ne yapmıştı Katélyn ona?
Koşuyordu ama ya ona yetişirse...Kılıcı vardı onu kullanırdı,ama kulanmakta istemiyordu.Ya kırılırsa kılıç o görüntülerden sonra kendisinde somut olarak kalan tek hatıra...
Kaç gündür koşuyodu ? Bir mi ? İki mi ? Belki üç...Bu süre içinde sadece bir kaç kez mola vermiş ve kaç gece koşmak zorunda hissetmişti kendisini...Yine o gecelerden biriydi.Dikkatle bir sokak lambasının altında durdu.Etrafı göz gezdirmeye başladı.Kara gökyüzünü;şiddetle kamçılayan yağmur,camlara çarparak,küçük derecikler oluşturuyordu.Sonra gözünü yere devirdi.Su,otların uzamaya çalıştığı çukarlardaki çamura karışıyordu.
Bir kaç adım sonra en temiz görünen çukurun önünde duruyordu.Derin bir nefes aldı ve Ciğerlerinin acısıyla yüzünü buruşturdu.Koşarken onlara o kadar çok yüklenmişti ki artık oksijeni reddediyorlardı.Sesizce oturdu,beklediğinden daha sessizdi.Ellerini havaya kaldırıp gökyüzünden düşen bir kaç damla yağmuru tutumaya çalıştı.Sonra ellerine baktı, gerçekten simsiyahtı.Önünde duran,su dolu çukura soktu ellerini...Bir kaç dakika sonra çıkardı ellerini ve suratına sürdü.Sonra kendi kendine konuşmaya başladı.
-Harika,artık kendimi sokak çocuğu gibi hissediyorum.Mükemmel...
Bunları söyler söylemez gökyüzünden ani bir şimşek çaktı ve Katélyn yerinden sıçradı.Gökyüzüne bakıp:
-Ne!
Sonra gözünü yere çevirip elini ateşine bakmak ister gibi alnına koydu.
-Tanrım! Kendi kendime konuşuyorum.Artık iyice delirdim.
Sonra gökyüzüne baktı.Hala asabi görünüyordu ama şimşek yoktu.Sanki öfkeli olan gökyüzünü,birisi sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi.Her neyse onu ilgilendirmiyordu zaten,yani şimdilik ve Katélyn bunu bilmiyordu...
Direğe dikkatle tutunarak ayağa kalktı.Ve yürümeye başladı.Koşması lazımdı ama koşmak istemiyordu canı.Sessizce yürümeye devam etti.
Bir kaç kilometre ilerlemişti ki,içini bir korku kapladı.Hızla arkasını döndü.Arkasında karanlık vardı.Sessizce iki adım geriledi ve sağ eli sol elinin üstünde duran bileziğe gitti.Ciğerlerinin acısını umursamayarak derin bir nefes aldı.Havada oksijen dışında küf ve yanmış plastik kokusu gibi birşey vardı.Dikkatlice bileziğin demir kısmını okşadı.İşte kılıcı elindeydi,artık kendisini hazır hissediyordu.
-lütfen Katélyn, arkanı dön ve koş...
Zihninden gelen ani sesle geriye sıçradı ve arkasını döndü.Bir yanı savaşmak istiyor,bir yanıysa koşmak...Elindeki kılıçla koşmaya karar verdi.O ses, zihninden gelen ses beyninde yankılanıyor ve beyinciğini harekete geçiriyordu.
-Koş ! Katélyn sakın arkana bakma ! Sadece koş...
Anayoldan çıkmıştı.Dağa tırmanıyordu ve kesinlikle ayaklarını kendisi kontrol etmiyordu.Arkasında bir kükreme duyuldu.Katélyn korkudan titredi ama ayaklarını durduramıyordu.Sadece kafasını arkasına çevirdi,ağaçlara takılmış bir boğa ve Katélyn'nın anlayamadığı bir nedenden dolayı insana benziyordu.
Ağaçları kırarak koşmaya başladı.Yaklaştıkça Katélyn bunun ne olduğunu anladı.Çığlığını bastırmak için şiddetle yutkundu.Bu bir minotordu.Mitoloji dersinde işlemişlerdi.Yakından daha korkunçtu ve gittikçe yaklaşıyordu.
-Aman Tanrım ! Mitoloji öğretmenim bunu görse incelemek için durdururdu.
Kendi yaptığı zamansız espriye güldü.Ama gülmesi çabuk soldu.Minotor gerçekten yaklaşıyordu.Sonra arkasına bakmaktan vazgeçip önüne döndü.Ve ağaçların arasında kırmızı birşey görünüyordu.meşale mi? Yoksa Ateş miydi? Oraya gittiğini anlamıştı.Kılıcı beyaz parlıyordu ve minotor gittikçe yaklaşıyordu.Kılıcı minotora döndürdü ve döndürür döndürmez minotor şoka uğramış gibi yerinde durdu.Bu Angela'ya zaman kazandırdı ve parlayan kapıdan içeri kendisini attı.Minotor kendine gelmişti.Öfkeyle bağırdı.Ama Angela geri kalanını duyamamıştı.Etraf karardı ve bacaklarının ağrısıyla kendinden geçti.
*********
Uyandığında hastane gibi bir yerde yatıyordu.Bacaklarının hissetmiyordu.Yanında bir tane kadın vardı.Aklına ilk gelen şeyi sordu:
-Gitti mi?
Kadın gülümseyerek:
-Artık güvendesin.dedi