Güneş doğarken ben de kampı geziyordum. Buraya daha yeni gelmiştim. Dolayısıyla da aklımdaki sorulardan uyuyamamıştım. Yatağımdan kalkıp kampı gezmeye karar vermiştim ve işte buradayım. Kamp çok ıssızdı. Tabi herkes yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Keşke bende uyuyabilseydim. Sallana sallna giderken 'Pegasus Ahırları' yazan bir tabela gördüm. Buranın ne olduğunu merak etmiştim. Ömrümde hiç pegasus diye bir hayvan duymamıştım. Buraya girmeye karar verdim. İçeriye girdiğimde çok şaşırdım. Gözlerimin önünde bir sürü at vardı. Yalnız bunlar bildiğiniz atlar değildi. Atların çok görekemli kanatları vardı. Demekli pegasus dedikleri kanatlı attı.
Bu pegasusları çok sevmiştim. Hepsi çok havalılardı. Etrafa göz gezdirirken uzakta duran bir pegasus dikkatimi çekti. Neredeyse tamamı beyazdı. Beyaz olmayan tek yeri kanat uçlarıydı. Oraları ateş rengindeydi. Tam benim istediğim bir pegasustu. Diğerlerinin hepsinden daha havalıydı. Yandaki masada duran küp şekerleri aldım ve pegasusun yanına gittim. Biraz okşadıktan sonra küp şekerleri büyük bir zevkle yedirmeye başladım. Şimdiden çok iyi anlaşmaya başlamıştık. İsim koymayı düşündüm. Bu pegasusa en çok Zach ismi yakışırdı. Evet, pegasusun ismi artık Zach'di. Bu durumu bir görevliye anlatmaya gerek duydum ve pegasuslara bakan görevliyi aramaya gittim.