Ares kızının söyledikleri üzerine bir süre gözlerimi kısarak düşündüm. En sonunda istemeyerek de olsa aklımdan geçenleri ona söyleme gereği hissederek, "Bu çok özel bir güç. Çok da nadir rastlanan... Tıpkı dünyaya dehşet saçan ölümsüz ağabeylerin gibi." dedim. Karşımda duran genç melez laflarımdan fazla bir şey anlamamış gibiydi ama yine de bu gücün hoşuma gitmemiş olduğunu idrak etmişti. Büyük ihtimalle şu anda buraya gelmekle hayatının hatasını yapmış olduğunu düşünüyordu. Eh, benim için böyle düşünmesinde bir sakınca yoktu. Ne de olsa bu onun için gerçekten de iyi olmamıştı. Melezler ve onların özel güçleri, son günlerde fazlaca ilgilendiğim konu başlıkları arasında yer alıyorlardı. Yaşanan Titan Savaşı onlara artık daha tedbirli yaklaşmam konusunda beni uyarmıştı. Tarih tekerrürden ibaretti ama ben hep eskilerden ders alarak geleceği değiştiren kişi olurdum. Yani, şimdi yapmam gereken en doğru şey karşımdaki kızı buharlaştırmak olurdu. Böylece dünyayı büyüyünce yönetimi ele geçirecek bir süper güçten kurtarmış olurdum.
Tabii Bilgelik Tanrıçası'ydım ve sağduyumu kullanmam gereken yerleri iyi bilirdim. Bu Ares kızından zarar gelmezdi; en azından şimdilik. Hem, diğerlerinin tüm ısrarlarına rağmen kendi kızımın canını bağışlamışken şimdi varlığından nefret etsem de Ares'in kızının canını alamazdım, bu Medeniyet Tanrıçası'na kesinlikle yakışmazdı... Kararımı vermiştim, kıza yardımcı olacak ve onun kendini geliştirmesini sağlayacaktım. Belki ileride bundan pişman olacaktım ama şimdilik yapılacak en doğru seçim, ılımlı olmaktı. Pek de dostça sayılmayacak bir biçimde gülümsedim ve "Eh, sen benim Bilgelik Tanrıçası Athena olduğumu biliyorsun Ares kızı. Ben de senin adını öğrenebilir miyim?" diye sordum. Kampta fazla vakit geçirdiğimden olacak, artık melezlerin görüş ve düşüncelerine eskiye oranla daha fazla saygı duyuyordum. Nedense bu minik ölümlü çocuklar gözümde kömür birikintilerinden soyutlanıp, ender bulunan elmaslar halini almışlardı.