Her zaman olduğu gibi tekrar annem ve babamla evden kavgaederek çıkmıştım ve kendimi okula atmıştım. Gecenin bir yarısıydı ama beniorada saat kaç olursa olsun her zaman bekleyen bir arkadaşım vardı. Ryan garipbir çocuk ama benimle takılmayı nedense çok seviyor. Ağlamama engel olamıyordumkoşarken. Aslında annem üvey ve tam 2 kardeşim daha var. O kadın… Neredeyse tambir cadı ve kendi çocuklarını benden üstün tutuyor. Babama her zaman ondanboşanmasını söylüyorum ama ortada Lily var. Yani aptal annemin karnındakizavallı bebek. Derin bir nefes aldım vebu aptal düşünceleri beynimden kovdum. Okula geldiğimi farketmiştim. Ryan herzamanki yerindeydi. Okulun bahçesinde, köşedeki kırık dökük oyun evinde. Onu nezaman arasam hep orada oluyor. Orada yatıp kalkmadığını umuyorum her seferinde.Çünkü annemle kavga nedenlerimizden biride o. Gözyaşlarımı silip minik kulübeyeyaklaştım ve kapıyı hafifçe tıklattım. Kapı aceleyle açıldı ve tüm eşyalarıelinde olan Ryan karşıma çıktı.
“Çabuk Anna! Gitmeliyiz buradan!Burası artık hiç güvenli değil!”
Şaşırmıştım. Sanki ikinci bir tokat gelmişti yüzüme. Burasıhiç güvenli değil de ne demekti şimdi?
“Ne? Ne diyorsun Ryan? Hem buhalinde ne? Ne yapacaksın okadar eşyayı?”
Durdu ve yüzüme baktı. Ben ise hala anlayamamış gözlerle onabakıyordum.
“Bunu anlatacak zaman yok. Sen iyimisin? Yolda başına bir şey gelmedi değil mi?”
Kafamı salladım. Ne olabilirdi ki annemden daha başka?
Elimden hızla tuttu ve son hızla koşmaya başladı. Koşarkende elindeki tişörtü bana uzattı ve giymemi istedi.
“Bu kokunu bastıracaktır.”
Ne dediğini anlayamıyordum ama aceleyle tişörtü üstümegeçirdim. Koşuşunda bir gariplik vardı. Sanki bir at gibi koşuyordu bilediyebilirim! Okuldan çıktık. Birden çok garip kükremeler duymaya başladım.Korkmuştum ve sanırım yavaş yavaş Ryan’ın dediklerini anlıyordum.
“O peşimizdeki...”
“Canavar!”
Hayır, bunu düşünmemiştim işte. Nedense içimden bir his onainanmamı ve daha hızlı koşmamamı söylüyordu. Koşmaktan neredeyse bayılacaktımki bir köşede durduk. Hızla yanımıza babamın arabası yanaştı. Cam açıldı veiçeride, sürücü koltuğunda annem oturuyordu.
“Senin ne işin var burda?”dedim. Deli gibi bağırıyordum hatta.
“Anna! Kes sesini ve şu arabayabin. Seni aldığıma minnettar olmalısın!”
Ne demek istiyordu ki? Hızla dönüp Ryan’a baktım. O iseyalvarır gibi bakıyordu.
“Tamam. Ama sadece Ryan için.”
Derin bir nefes aldım ve arabaya bindim. Gecenin neredeyseüçüydü ve deli gibi kullanıyordu arabayı. Hiç görmediğim garip yerlerdengeçiyorduk ve sorduğum hiçbir soruya cevap vermiyorlardı. En sonunda kendimitutamadım ve bağırdım.
“Tanrı aşkına hangi cehennemegötürüyorsunuz beni!”
Ryan sakince bana döndü. Annemse hiçbir söz etmiyordu yine.
“Tanrı değil Anna, Tanrılar. Vehayır, Cehennem değil. Melez Kampı.”
“E-efendim?”
Bir solukta bana herşeyi anlattı. Tanrıları, melezleri,yasak aşkları, kendisini, gideceğimiz kampı… O sıradaysa gelmiştik. Bu seferdeben tek bir kelime bile edemiyordum. Önümüzde garip bir orman vardı. Aceleylearabadan indik ve ormana girdik. Azıcık yürüdükten sonra Melez Kampı önümdeuzanıyordu işte… Apollon’nun getirdiği güneş hızla Melez tepelerin ardındandoğuyor. Melezlerin üstünde gülümsüyordu. Ben mi? Ben ise bayılmıştım.
Not: Tek bir isim olarak kaydoldum, böylesi uygundur herhalde Tanrıçam. (: