Prometeus A. Sarg
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 11/11/10
| Konu: Prometeus Adler Sang Perş. Kas. 11, 2010 12:33 am | |
| Sonsuzlukta gibi gözüken bazı hikayelerin her zaman sonu olur aslında. Hiç kimsenin bilemediği sonlar. Onları yaşamaktı beklide hayat,bir yüke katlanmak gibi ağır ve yorucu. İnsanların dediği gibiydi beklide hayat. Sakin, olaysız ve sessiz ama yeri geldiğinde hırçın, parçalayıcı ve kırıcı. Hayat mı bizi yönlendirirdi ya da biz mi onu yönlendirirdik gerçekten bilen kimse yoktu. Ölümden sonra hayat var mıydı? Ölümden dönenlerin anlattığı gibi miydi ölüm? Damağına dokunan karanlıkla son bulan,hatıraların önünden geçmesi miydi? Bir ışık görmek miydi? O ışığa doğru koşmak mıydı? Tanrı’nın kim olduğu belli miydi? Onun hakkında anlatılan hikayeler hep doğru muydu? İbadet etmek veya etmemek neyi belirliyordu? Etmeyince onun varlığını inkar etmiyordu ibadet etmeyenler. Aksine ona inanıyor ama yaptıklarından hoşnutsuz gözüküyorlardı. Sorun işte orada başlıyordu, sonsuzluğa doğru sürülecek bir tarlada sadece birkaç yüz milyon insan. Ne fark ederdi, hepsi ölecekti ve bu tanrının elinde olacaktı. Belki de yeryüzünden silinecekti dünya sonsuza dek, ne fark ederdi ki? Ony’den sonra dünya Ony için önemli değildi. Soruların arasına sıkışmıştı, kıpırdayamaz hale gelirken kesik kesik nefes alıyordu.Gözleri odasındaki birkaç ayrıntıya takılmıştı. Elindeki tüyü yavaşça mürekkep dolu kaba bıraktı. Bu kadar işin arasında gerçekten kendisine gelmeye vakti olmayacağını biliyordu. Bu işi gerçekten istediğini V. sınıfta kararlaştırmıştı bu yüzden bu işe gerçekten asılıyordu. İşini seviyordu bu yüzden böyle sorunlar onun için sanki küçüklüğünden beri alıştığı bir arkadaşı gibiydi. Küçüklüğünden beri popülerdi ve bundan çok da hoşnutsuz gözükmüyordu ama o babasının oğluydu, ne kadar böyle bir hayatı sevse de gönlü her zaman klasik bir hayattaydı. İlişkilerini Rusya halkının yarısı biliyordu ortalama olarak, bu onu sıkıyor ve sinirlenmesine sebep oluyordu gözlerini yumdu ve parmaklarını alnına bastırarak birkaç kez oval çizer gibi ovuşturdu. Rahatlamaya çalışıyordu ama hiçbir şey etki etmeyecekmiş gibi gözüküyordu. Kendini rahatlatmak için hareketi birkaç kez tekrarladı ‘ Nafile! ’ Diye geçirdi içinden. Kollarını masanın üstüne koydu, kafasını kollarına yasladı. Biraz şekerlemenin ona gerçekten faydası olabilirdi ama o sadece dinlenmek için birkaç dakikalığına başını oraya yaslamayı yeğlemişti. Gözlerinin altındaki morluklar onun dünden beri uyuyamadığını gösteriyordu, bitkin ve halsizdi. Başını kaldırdı çenesini kollarına dayadı gerçekten zorlanıyordu ama bu işi hayatından çok sevdiğini ve korumak için her şeyi yapacağını biliyordu. Belirsiz bir gülümseme oluştu suratında kendine gelmeye çalışırken belki de eski hayatından kalma. Uğraştığı şeyler yaşını aşkın denebilecek şeylerdi ama o üstünden gelmeyi başarıyordu, en azından kendisine göre. Derin bir iç geçirdi ve yüzündeki gülümseme yerini eski uykulu hale bıraktı.Uyumayalı kaç gün olmuştu 1,5 yada 2 ama kendini çok bitkin hissediyordu kendisini ayakta tutmak için içtiği kahvelerin sayısı 10’u aşmıştı.Aşırı kafeinle doluydu vücudu ama aldırmıyordu. Onun tek istediği ve onun için ayakta günlerce kaldığı tek bir mesele vardı. O mesele ise hali hazırda önüne koyulan bu belgelerin neredeyse boyunu geçmesiydi ama yılmadan ilgilenmeye devam ediyordu bu doğru bir karar olmayabilirdi belki ama gücünü kanıtlamak istiyordu. Bazı zamanlarda gerçekten bencil olabiliyordu şu anda olabildiği gibi,önünde duran belgelere baktı umutsuzca kafasını bir daha kollarına yasladı yanında duran kahve dolu bardaktan birkaç yudum almak için kafasını yavaşça kaldırdı. Kollarını yavaşça masanın üstünden çekti ve parmaklarını bardağın dışarı doğru dik çıkıp kıvrılarak aşağıya doğru inen tutacağına kenetledi.Bardağı ağzına doğru götürmek için kaldırdı, yavaşça birkaç yudum aldı ve gülümsemeye çabaladı ama bunun onu zorladığı bir gerçekti. Önünde duran belgelerdeki gizem onun mutlu olmasına engel oluyordu. Buna rağmen gülümsemeyi başardı, yüzünde oluşan şapşal bir gülümsemeyle odayı bir kez daha gözden geçirdi. Klasikliği seviyordu, rahat, şık ve insana kendini ferah bir düzeni vardı odasının ister istemez gözleri parladı ama gözleri yeniden önünde dönüp belgeleri gördüğünde hüsrana uğrayan bir çocuk gibi aşağıya inmiş omuzları biraz daha aşağıya doğru indi. Kendi kendine olan konuşmalarına başlarken bu gizemlerin derhal çözülmesi gerektiğini hissetti ama elinden gelen pek bir şey yoktu. Yaşı gereğince bu konularda acemiydi ama kendini bu konuda güçlü ve iradeli hissediyordu. Kendini bir boşlukta bulmuş gibi parıldayan gözlerini birkaç kez kırptı ve içinden ‘ Bu Konuda Biraz Daha Hızlı Olmalıyım ! ’ Diyebileceği tek şey buydu içinden geçen bu olmasa bile. Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve elindeki bardaktan birkaç yudum daha kahve aldı, ağzına ağzındaki sıcaklığı hissettiğinde gözleri biraz daha açılmaya yakın olmuştu. Diğer eline belgelerden birini aldı ve muzip bir gülümseme takınarak belgeye kesik kesik bakışlar attı.Koltuklardan birine oturdu önündeki sehpamsı masaya koydu belgeyi,gözleriyle etrafını kontrol etti.Gözlerinin vücuduna ağır geldiği tanısını 5 saat önce koymasına rağmen bu akşam da buradaydı işte odanın tavanından yansıyan beyaz,sert ışık kendisine gelmesini sağlıyordu bir nevi uyuyup kalmamak için o ışık gerçekten yardımcı oluyordu.Oda çok sessizdi hafif bir piyano sesinden başka bir ses yoktu.Jazz’ı seviyordu,güzel bir müzik kulağı yoktu ama “Jazz”ın müzikte bir devrim olduğunu düşünüyordu.Beyazların ve siyahların birleşme noktası olduğunu biliyordu.Arkada çalan şarkıyı 1961’in yazından beri bu şarkının hastasıydı sözlerini ezbere biliyordu ve bunun yanında şarkının melodisini size mırıldanabilirdi.Şarkının nakarat kısmına yaklaştıkça kendini kontrol edemiyordu nakaratına girince kendi kendine mırıldandı ‘ Hit The Road Jack And Don't You Come Back No More... ’ Yavaşça gülümsedi ve önündeki belgeyi eline aldı.Biraz daha incelemeye çalıştı ama bu kadar uykusuzken ne okuduğundan bir şey anlıyor ne de okuduğunu aklında tutabiliyordu.Elinde tuttuğu belgeyi sehpamsı masaya atarcasına bıraktı bunu yaparken elinde kısa bir acı hissi uyanmıştı ama önemli değildi.Diğer elindeki bardağı masaya bıraktı.Kısa bir süre elini eline sararak kısa süren acının dinmesini bekledi.Gözlerini devirdi ve başını ellerinin arasına aldı.Bıksa bile bu işi seviyordu sadece biraz uykusu vardı ve burada biraz kestirebilirdi.Başını arkaya doğru attı ve gözlerini kapadı.Biraz sonra uykuya dalmış gibi gözüküyordu ama olağan bir harekette uyanırdı.Kısa bir sarsılma ile uyanmak boynunun kütürdemesine ve sızlamasına yol açmıştı.uygun bir hareketle oturduğu yerden kalktı pencereden dışarı baktığında gözlerindeki şaşkınlık büyür gibiydi.Eve doğru gelen orduyla karşı karşıydı.İnsanlardan gerçek kimliğini bu kadar saklamışken bu ordu ile insanların önünde mi çatışacaktı.Hiçbir şekilde yoktu artık olacakların.Sadece içinde doğan bir hırs duygusu vardı.Marximno Benim Kardeşim.Rplerimi Bulamadım.Bu Yüzden Bunu Kullanıyorum.Onun Bundan Haberi Var | |
|
Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: Prometeus Adler Sang Perş. Kas. 11, 2010 4:06 am | |
| Üzgünüm, kendi yazdığın bir rp ile giriş yapmalısın. Daha önceden değerlendirilmiş ve başkası tarafından yazılmış bir rp'yi puanlayamam... | |
|