Kulübemden çıkmış, arenanın yolunu tutmuştum her zamanki gibi. Burada saatlerce antrenman yapmayı seviyordum. Belki de sabahın köründe oraya gidecek benden başka bir deliye daha rastlardım ve düello ederdik. Bu umutlarımın boş olduğunu, bu saatte arenada benden başk kimsenin olamayacağını düşünüyordum ki... Arenanın meşe kapılarını açınca kılıçla çalışan bir kız gördüm. Bu tanımadığım biriydi, kampa yeni gelmiş olmalıydı. Hmm, çaylaklarla çok güzel eğlenirdim.
"Adın ne?" diye sordum kıza yaklaşarak. Bu kadar kaba olmayı nasıl beceriyordum acaba?
"Aquamarin Britannia." dedi kız. Beni görünce kısa süreli bir şok yaşadı sanırım. Keşke savaş zırhlarımı giymemiş olsaydım.
"Hmm, kampa yeni gelen Athena kızısın sen heralde." Başıyla onayladı Aqua. "Ben de Adrian Black, Ares kulübesinden. Bir düelloya ne dersin?"
Kılıç kullanma konusunda kendine pek güvenmediği her halinden belliydi, ama teklifimi kabul etti. Kılıcını yaklaşık 10 saniye gibi bir sürede yere düşürdüm. "Ablan Lucy'den biraz ders almalısın, daha öğrenecek çok şeyin var." dedim gülerek.
"Kılıçla aram pek iyi değildir. Seni cirit sahasında görmek isterdim, gerçek bir düello için." İşe bak, yeni kız bana meydan okuyordu!
"Ciritte beni yenebileceğini mi zannediyorsun gerçekten? Pekala, cirit sahasına gidelim o zaman." Daha önce hiç cirit atmamıştım, ama güce dayalı bir şey olduğunu biliyordum. Ve bu güç de bende fazlasıyla vardı. Kampa yeni gelmiş bir Athena kızına karşı kaybetmem olasılıklar dışındaydı.
Yaklaşık beş dakikalık bir yürüyüşün ardından cirit sahasındaydık. Kıza gülümseyerek "İzle bakalım." dedim. Uzun ciritlerden birini aldım elime, ve hızla koşmaya başladım. Beyaz çizgiye gelince ciriti tüm gücümle fırlattım. "Hmm, 23 metre. Hiç fena değil, bir de seni görelim Athena kızı."