Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İblislerin Canı Cehenneme!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




İblislerin Canı Cehenneme! Empty
MesajKonu: İblislerin Canı Cehenneme!   İblislerin Canı Cehenneme! Icon_minitimeÇarş. Kas. 03, 2010 4:58 am

Bazen kışları da kampta kalma kararımın doğru olup olmadığını sorguluyordum. Annemi ayda sadece bir kez görebilecektim, New York'taki tüm arkadaşlarıma ve üniversite hayallerime de veda etmek zorundaydım. Ama ne zaman bunları düşünsem içimdeki bu sesi bastırabiliyordum. Çünkü bu kararı vermemdeki en önemli etken annemin güvende olmasıydı. Eğer onun yanında kalacak olursam, çekeceğim canavarlar onun için büyük bir tehlike olacaktı. Aynı şey arkadaşlarım için de geçerliydi, bu canavarlardan onları sonsuza dek koruyamazdım ya sonuçta. Bir anlık dalgınlığım sevdiklerimin ölümüne yol açabilirdi. Ayrıca kamptaki hayatımı seviyordum. Her gün arenaya gidip saatlerce düello etmeyi, okçuluk konusunda kendimi geliştirmeyi, pegasusum Miracle ile uçmayı, tehlikeli görevlere çıkıp dünyayı kurtarmayı seviyordum. Ve kampta çok iyi arkadaşlarım olmuştu, benim hayatım artık Melez Kampı'ndaydı.
"Adrian, telefonunu da yanına al olur mu? Sana ulaşamazsam meraktan ölürüm. Ve çok geç kalma, zaten sadece iki gün kalacaksın burada."
"Tamam anne, merak etme geç kalmam." dedim gülümseyerek. Evden çıkarken telefonumu yanıma aldım, ama tabi ki kullanmayacaktım. Bir melezin telefon kullanması demek, etraftaki tüm canavarları üstüne çekmesi demekti.
İlk aylık haftasonu iznimi kullanmış ve annemin evine gelmiştim. Onu gerçekten özlemiştim ama üzerime bu kadar titremesi rahatsız edici olabiliyordu. 17 yaşındaydım ve kampta geçirdiğim süre boyunca birçok tehlikeli göreve katılmış, bu görevleri başarıya ulaştırıp kendimi ispatlamıştım. Ama annem hala bana çocukmuşum gibi davranıyordu.
Apartmandan dışarı henüz çıkmıştım ki, "Hey, Adrian!" diye bağırdı heyecanlı bir ses. Bu sesin sahibi okuldaki en iyi arkadaşım olan Catherine'den başkası değildi. Annem ona bugün geleceğimi söylemiş, o da beni görmeye gelmişti.
"Hey Cathy. Bakıyorum da görüşmeyeli boyun bayağı uzamış." dedim gülerek. Bunu duymasıyla koluma sertçe vurması bir oldu, boy konusunda biraz hassastı Cathy. Birkaç saniye gülüştükten sonra sıkıca sarıldık birbirimize. Onunla zaman geçirmeyi özlemiştim.
Annem okuldan kaydımı aldırmış, tüm arkadaşlarıma da Los Angeles'ta bir okuldan burs kazandığımı ve oraya gideceğimi söylemişti. Neyse ki bir görevde Los Angeles'a uğradığım için Cathy'e anlattığım yalanlar çok da saçma değillerdi. Hayalgücüm beni bile şaşırmıştı açıkçası.
Bugün ilk olarak birlikte sinemaya gidecektik. Filmi Cathy seçmişti, son zamanların en popüler korku filmiydi dediğine göre. Patlamış mısırlarımızı ve kolalarımızı alıp salona geçtik. Neyse ki yerimiz en arkadaydı. Tüm melezlerde olan dikkat dağınıklığı yüzünden kapalı bir yerde saatlerce bir filmi izlemek çok da sevdiğim bir şey değildi, ama Cathy'nin hatrına buna katlanmalıydım. Film oldukça heyecanlıydı, bazı sahnelerde Cathy'nin soluğu kesiliyordu resmen. Kahraman evine geldiğinde her yerin dağılmış olduğunu, ve ailesinin orada olmadığını farketmişti. Mutfaktaki ışığı açınca karşısındaki duvarda kanla yazılmış bir yazı gördü. Ama ne yazdığını anlayamıyordum, harfler boyuna yer değiştiriyordu. Ah şu disleksi! Başım dönmeye başlamıştı, "Lavaboya gidip geliyorum" dedim Cathy'e ve salondan çıktım.
Soğuk suyla yüzümü yıkayınca biraz kendime gelir gibi oldum. Bir anda telefonum çalınca biraz ürktüm açıkçası, filmin etkisinden hala kurtulamamıştım. Arayan annemdi, ona Cathy ile sinemada olduğumuzu, ve ilişkimiz hakkındaki imalarını duymazdan gelerek kapatmam gerektiğini söyledim. Bu kadar uzun süre kapalı bir yerde kalmak bana hiç mi hiç yaramıyordu. Midem bulanıyordu, kusacak gibi hissediyordum. Hemen kabinlerden birine girdim ve kusmak için zorladım kendimi. Belki biraz olsun rahatlamamı sağlayabilirdi.
Ansızın tuvaletin kapısı açıldı ve ayak sesleri kapladı her yeri. 4-5 kişi aynı anda içeri girmiş olmalıydı. Bu normal miydi? Sanmıyordum ama buna kafa yoracak durumda değildim. "Melez kokusu alıyorum." dedi hırıltılı bir kadın sesi. Ardından da bunu onaylayan birkaç fısıltı duydum. Ama canavarlar burada olduğumu nasıl anlamışlardı? Hay aksi! Telefon kullanmamam gerekiyordu, bunu nasıl unutmuştum?! Şimdi gerçekten kötü hissetmem için bir sebep vardı, bir grup canavar tarafından kapana kısılmıştım. Ama Assassin's Heart her zamanki gibi yanımdaydı. Cebimden iskambil kartını çıkarıp onu kılıcıma çevirdiğimde sonsuz bir özgüven kapladı içimi. Kabinin kapısını açtım ve karşıma çıkan ilk canavara bakmadan kılıcımı ona savurdum, anında buharlaşmıştı. Diğerlerine bakınca bunların empusalar olduğunu gördüm. İblisler daha şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadan ilahi bronzun tadına bakmışlardı. Onlardan geriye kalan sadece bir toz bulutundan ibaretti.
Hemen koşarak salona döndüm. Eğer bu empusalardan daha fazla varsa onların insanlara, özellikle de Cathy'e zarar vermesini engellemeliydim. Salona girince rahatladım, her şey normal seyrindeydi. Cathy'nin yanına gittim oturmak için, ama sorun şuydu ki onun yanında zaten biri oturuyordu. Karanlık yüzünden yaklaşana kadar farkedememiştim, şimdi ise çok net görebiliyordum. Cathy'nin gözleri kapalıydı, kendinden geçmiş gibiydi. Ve bir empusa onun üzerine eğilmişti. Ne yaptığını anlamam için fazla düşünmeme gerek yoktu, onun kanını içiyordu! Kılıcımı tüm gücümle empusanın gövdesine indirdim ve iblis anında buhara döndü. Hemen Cathy'nin yanına oturup onu ayıltmaya çalıştım, ama nafile. Boynundaki yaraya baktım, çok kötü görünüyordu. Tüm tanrılara dua ediyordum, "Ne olur ölmemiş olsun." Boşunaydı, Cathy nefes almıyordu artık. "Hayıııır!" diye haykırıp kendimi salondan dışarı attım. Bana dönüp sessiz olmam için beni uyaran insanlar umrumda bile değildi.
Dışarıda yağmur yağmaya başlamıştı. Onun ölümüne üzülen bulutlar ağlıyordu benimle birlikte. Gözyaşlarım yağmura karışırken tek düşünebildiğim onun sevimli gülümsemesiydi. İçimi kaplayan suçluluk duygusu her an öldürebilirdi beni. Onunla vakit geçirmem zaten hataydı, onu salonda yalnız bırakmam ise başka bir hata. Tuvalette telefonu açmam ise hatanın daniskasıydı! Aptallığım yüzünden çok sevdiğim bir arkadaşımın ölümüne sebep olmuştum. Oysa onun hiçbir suçu yoktu. Öyle tatlı ve masumdu ki... Yaşamaya bile hakkım yoktu artık.
"Miracle..." diye fısıldadım gökyüzüne doğru. Birkaç dakika sonra pegasusumun sırtında Melez Kampı'na gidiyordum, ait olduğum yere. Bir daha asla dönmeyecektim buraya. Böyle bir olayın tekrar başıma gelmesine izin veremezdim. Bir daha annemin bile yüzüne bakamazdım artık. Ona en iyi arkadaşımın ölümüne sebep olduğumu nasıl söyleyebilirdim? Bundan sonra kendimi insanlardan ve dış dünyadan soyutlamalıydım. Benim için en iyisi bu olacaktı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İblislerin Canı Cehenneme!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: