Buraya geleli neredeyse bir hafta olmuştu. Kampa ve tüm tuhaflıklarına yavaş yavaş alışıyordum. Hades'in oğlu olduğumu da kabullenmeye başlamıştım. Tabii bu durumun olumsuz getirilerini değil... Ben her zaman arkadaş canlısı biri olmuşumdur ve ne kadar asabi olsam da hiç yalnız kaldığımı bilmem, ama burada babam Yeraltı Tanrısı olduğu için, kimse benimle arkadaşlık kurmuyordu. Tabii, baş belası kız kardeşim Stell kampa geri dönmüştü ve yeni kardeşimiz Hector aramıza katılmıştı, artık en azından kulübede yalnız değildim.
Kardeşlerim dışında benimle konuşan fazla kişi yoktu, sadece Poseidon'un kızı Rose ile anlaşabiliyordum. O beni babam yüzünden yargılamak yerine, bana yardımcı olmaya çalışıyordu. Kendi kendime sordum: O zaman neden kızdan köşe bucak kaçıyordum? Cevabını vermeye korksam da sanırım farkındaydım, ona karşı özel hislerim vardı...
Aklımda bu düşüncelerle kampta dolaşırken, ahıra benzeyen bir bina gördüm ve bakmaya gittim. Yanılmamıştım, burası ahırdı ve ben kapıdan içeri adımımı atar atmaz, içerideki tüm atlar öfkeyle kişnemeye başladı! Demek ki babam Hades olduğu için bana tepkili olanlar sadece melezler değildi.
Kafamı kaldırıp atlara baktığımda, büyük bir şok yaşadım çünkü bunlar bildiğimiz atlardan değillerdi, kanatları vardı! Mitoloji bilgilerimi zorlayarak isimlerini aklıma getirmeye çalıştım, sanırım onlara pegasus deniliyordu...
Bir pegasusun diğerlerinin aksine bana kişnemek yerine, yüzümü incelemekte olduğunu gördüm. Derhal masanın üzerinde duran küp şekerlerden biraz aldım ve ona ikram etmeye gittim. Pegasus şekerleri bir güzel yedi ve sonra elimi yaladı. Bu hareketi üzerine güldüm ve o da gülmeye benzer garip bir ses çıkardı. Sanırım, o artık benim pegasusumdu.
Dış görünüşü biraz değişikti. Açık kahverengi bir attı ama sırtındaki tüyler ve kanatları simsiyahtı, tıpkı gözleri gibi. İplerini çözdüm ve onu ahırdan dışarı çıkardım, bu sırada şefkatle yelesini okşuyordum.
"Dostum, sanırım sana bundan sonra Fors diyeceğim. Fors, Tesadüf Tanrısı'nın adı ve bence bizim tanışmamız da onun sayesinde oldu."
Sözlerim üzerine pegasusum memnuniyetle kişnedi.
"Ee, benimle bir gezintiye çıkmaya ne dersin Fors?" diye sordum ve sırtına oturdum. Madem artık uçan bir atım vardı, kamptan kaçıp annemi ziyarete gidebilirdim.
Talimatım üzerine Fors biraz koştu ve sonra havalanmaya başladı. Her iddiasına varım, dünyanın en güzel şeyi bir pegasusun sırtında, New York'un üzerinde uçmak!